Makamlara ve unvanlara değer katan bir şey varsa, o da insanın kişiliği ve hizmetidir. Çalışkan, dürüst ve adaletli olmak hangi işle meşgul olursa olsun insanı değerli kılar.
İnsan, bir değeri ispat ettikçe taltife layık olur. Boştan yere elde edilmiş makamlar, unvanlar ve taltif cümleleri değerleri alt üst etmeye yeter. Gide gide unvanların da, övgülerin de hiçbir şey ifade etmediğini görürüz.
Türkiye böyle bir süreç yaşıyor. Unvanlar ve taltifler, hak edip etmediğine bakılmadan ona buna bol bol dağıtılıyor. Ortaya çıkan sonuç ise onca kurum ve kişiye rağmen beklenen hizmetin alınamayışıdır.
Türk kültüründe insan adını bile hak etmek durumundadır. Eskiden Oğuzların, çocuklarına bir kahramanlık gösterdiği zaman isim vermeleri de kişinin adını hak etmesine bağlanabilir. Şimdi ise ona buna, kişiliği oturmayan kimselere bol bol unvan ve iltifat dağıtıyoruz. Egosu şiskin, kendi pişkin bir sürü aptalı yüceltmeyi maharet zannediyoruz. Yolunu bulanlar her makama bir güzel yerleşiyor. Özellikle hizmet makamları kifayetsiz kişiler tarafından böyle böyle meşgul ediliyor.
Bunları, adına süslü cümlelerle armağan kitabı çıkarılan, halbuki ilimle irfanla pek alakası olmayan bir prof münasebetiyle yazıyorum.
Türkiye'de ilim namına bir ilerleme yok. Sonuç: Hizmetin aksaması, değerlerin zarar görmesi ve kaybolması, kelimelerin anlamını yitirmesi ve en kötüsü de insanın yaşamaktan yana ümidini ve şevkini kaybetmesidir.
Bir makamı layık olmayana verdiğinizde, bir iltifatı hak etmeyene yönelttiğinizde milletin içine fitne salmış ve emaneti kötüye kullanmış olursunuz.
Şimdilerde makamlar ve kelimeler gide gide anlamını yitiriyor. Çünkü bunlar kişiliği oturmamış, kemale ermemiş, kendi çıkarını her şeyin önüne koyan, bunun için değerleri bile çiğnemekten çekinmeyen kimselerce işgal ediliyor. Anlam ve derinlik kaybedilince geriye sadece yaşayan ölüler kalıyor.