Çok kalabalıksın. Biraz sade ol. Ne olduğunu da ne olmadığını da sen kendin iyi bilirsin. Unvanlar sıralamışsın kendine. Hepsi de yük. Aslı yok faslı yok bir sürü kelime. Birinden öbürüne gidene kadar insanın nefesi tükeniyor. Neye yarar unvanların senin. Hep var olmak için mi çabalıyorsun? Halbuki her gün yok olmadasın. Bu veya şu olman fark etmez. Huzurlu olman fark eder. Kendinle ve âlemle barışık olman...
Çok kalabalıksın. Azalt kendini. En azından çoğalma. Sadeleş. İsminin önüne koca koca unvanları yığmışsın. Ezilmişsin altında, haberin yok. Bu kadar kalabalığın içinde seni göremiyorum bile. Unvan hamallığı mı yapmaya geldin dünyaya, yoksa yokluğunu idrak etmeye mi? Vicdanına bak bazen ne diyor diye. Unvan mı istiyor yoksa irfan mı? Bu kadar kalabalık olmaya gerek yok azizim. Sade ol biraz. Kendini yok bil. Bir garip âdemoğlusun işte. Yoktun, yok olacaksın. İki yokluk arasında varlık olur mu hiç! Bu kadar kalabalık olmaya gerek yok azizim. Kabe'yi puthaneye çevirmek yakışık alır mı? Hepsini bırakıp gideceğin şeyler yerine biraz yolda lazım olacak aşk ve irfan biriktir kendine.
Zor bu varlık meselesi... Hiçbir yere sığmayan şu gönle dar geliyor her varlık. Senin unvanların da öyle...
Aklıma geldi de söyleyeyim dedim. Başıyla sonu arasında bir günlük yol var unvanlarının. Okumadan geçtim. Bu kadar kalabalığa ne gerek vardı sanki! Çok kalabalıksın. Azıcık sadeleştir kendini. Kendin ol. O şimdilik yeter.