Bir çocuğun var oluşunu besleyen en önemli şeylerden birisi oyundur. Oyun, çocuğu mânevî olarak besler. Bir yetişkinin yöneldiği işlerde elde etmek istediği hazza, bir çocuk oynadığı oyunlarla daha derinden erişir. Belki bir çocuk, hayatında pek az bulabileceği bir saadeti bu oyunlar sayesinde elde eder.
Oyun, çocuğun dünyasındaki gerçekliktir. Kimse, oynadığı oyunun gerçek olmadığı konusunda bir çocuğu ikna edemez. Oyun, onun dünyasını bütün güzelliği ve gerçekliği ile doldurmuştur. Oynadığı oyundan lezzet alan bir çocuğun hâli, bu hayatta erişilmiş amaçlardan birisidir. Hayattan gaye bir şey "olmak"sa bu, belki de en iyi şekilde mutlu "olma"yı başaran bir çocuğun heyecanında görülür.
Oyun, bir çocuk için "olmak" dediğimiz şeyin kendisidir. Çocuk oyunla özdeş hâle gelir. Onda var olan gerçeklik algısına bütün boyutlarıyla karşılık veren sadece bir oyundur. Bizim bu hayatta çok değer verdiğimiz maddî şeyler, oyun oynayan bir çocuğun dünyasında üzerinde durmaya bile değmeyecek "oyuncaklar" hükmündedir. Üstelik çocuğun, burada yetişkine göre üstün bir yanı da vardır: O, oyun hâlindeyken olmayı istediği şeye erişmişken bir yetişkin çoğu zaman doymak bilmeyen ihtiraslarının peşinde sürüklenip durur. Bu anlamda bir çocuk kendi kontrolü altındaki oyununda, hayata bir yetişkinden daha çok hâkimdir.
Oynadığı oyun sayesinde çocuktaki mutluluk hâli var oluşunun özünde varlığını dâimâ koruyan bir güzellik ve hatıra olmaya devam edecektir. Hayatta bizi tatmin eden güzellikler öyle kolay kolay unutulmaz. Oyun oynayan çocuk ondaki itminana erişmişse hayatının sonraki zamanlarında bu demlerini belki hayatının en güzel vakitleri olarak kabul edecek ve dâimâ bir limana sığınır gibi en hüzünlü zamanlarında çocukluk hatıralarına ve oyunlarında bulduğu mutluluğa yönelecektir.