Bu senin kutsalın, senin lisanın, senin yolculuğun. Puta tapmak da senin elinde Hakk'a ibadet etmek de... Sana insanlar sövmüş saymış, neye yarar... Kemâlinden bir taş düşürebilirler mi? İnsanlar seni göklere çıkarmış, övmüş, yüceltmiş, ne boş bir hayâl! Sen bu sonsuz yolculukta böyle bir arpa boyu yol gidebilir misin?
Birileri olmamış meyveye "Bu olmuş, yenir!" dese o meyve yenir mi? Bu kuru sözler meyveyi olgunlaştırır mı? Ya olgunlaşmış meyvelere "Bunlar ham, yenmez!" demenin onlara bir zararı dokunur mu?
Bu senin yolculuğun, senin hikâyen... İnsanlardan ümidini kes ve hiçkimseden bir şey bekleme... Hududu olmayan bir sonsuzlukta yüzüyorken şu görünen ve aslında olmayan varlığın seni hep incittiğini hissedemiyor musun? Sen düşünmek, anlamak ve sevmek için yaratılmışken nasıl olur da senin olmayan ve olmayacak şeylere sahip olduğun vehmiyle yaşarsın!
Bu senin yolculuğun.
Anlamı duyarak yaşa her şeyi. Basit sandığın şeylerdeki ihtişamı duy. Bunun için var olmadın mı! Sen anlamak ve sevmek için yaratılmadın mı! Anla ve sev. Konuşmak, itiraz etmek ne kadar beyhude! Olması gerekenler olup duruyor zaten. Fakat ille de sen elinden gelenin en iyisini, en güzelini yapmak zorundasın. Fakat anlayarak ve severek yaşa...
Gidenler beraberinde kendilerine azık olarak anlayış ve sevgi götürdüler... Elbette bir de yokluğu... Varlık sana ait değil ki... Yokluğundur asıl sermayen. Var olanlardaki güzellik duygusu, iyiyi görmek, insanı ve eşyayı sevmek ve onların iyiliğine hizmet etmek... Sana ait olan işte bunlar.
Bu senin anlama ve sevme yolculuğun...