Meslek ahlakı, meslek etiği günümüzde mesleklerin genel ahlakını, mensuplarının uyması gereken genel geçer kuralları ifade eden bir kavram olarak zaman zaman söz konusu edilmektedir.
Ülkelerin gelişmişlik seviyesi elbette toplumda, kurumlarda, insanlar arasında meslek ahlakının oluşumuna ve bunun yaygınlığına bağlıdır. Ülkemiz söz konusu olduğunda özellikle son zamanlarda mesleklerin önemli bir kısmının itibardan düştüğünü, bunların hor hakir görüldüğünü, bazı kamu çalışanlarına yönelik tahkir edici muamelelere girişildiğini görüyoruz. Bu, mesleklerin karşılaştığı genel bir mesele olarak da görülebilir. Bunun ülkemizde meslek ahlakının zayıflamasıyla doğrudan bir ilgisi kurulmalı; durumun sebepleri ve sonuçları üzerinde ayrıntılı bir biçimde düşünülmelidir.
Burada bizim ele almayı istediğimiz meseleler yumağı üniversitelerde meslek etiğinin oluşup oluşmadığıyla ilgilidir.
Ülkemizde toplumsal yapıyla genel kabul gören ideolojik anlayış ve kabuller arasında hep bir çatışma ve uyumsuzluk olduğu görülür. Çatışmalar zaman zaman, dönem dönem yükselmiş ve ülkemiz bunlardan çok ağır yaralar almıştır. Çatışmaların sonucu olarak çeşitli dinî ve siyasi gruplar türemiş ve bunlar ülkemizin belli başlı kurumlarında giderek yuvalanır olmuşlardır. Sonuçta devlet kurumlarında siyasi ve dinî gruplar tarafından kendi görüşü dışındakileri içine almadıkları bir kapalı düzen kurulmuş ve dışarıda da problemler yumağı için gerekli tohumlar böylece atılmıştır.
İdeolojik, siyasi, dinî grupların ellerindeki kamu kurumlarında hemen hiçbir ahlakî ölçü fiilen icra edilememektedir. Dolayısıyla bu tür yerlerde meslek ahlakının oluşmasını beklemek de ham bir hayalden öteye geçmemektedir. Bunun en bariz yansıması üniversitelerdeki mevcut durumdur. Buralar ülkemizdeki belli başlı görüş, ideoloji ve cemaatlerin yuvalandığı merkezler durumunda kalmış; ne yazık ki bu eğitim yuvaları ilmin, tekniğin, araştırmanın, üretmenin ve hizmetin hâkim olduğu bir yapı ve ruha kavuşamamıştır. Bunlar eğitim ve üniversitedeki düşüşün sebebi olarak ciddi bir mesele teşkil ettikleri gibi ülkenin hemen hiçbir meselesine bir deva sunamayan işlevselsizlikleriyle de hemen daima dikkat çeker olmuşlardır.
Öyleyse ortada, ülkede, eğitimde sorunlar yumağı olduğu hâlde bunları görmeyen, görmediği gibi hiçbir ciddi çare için zihin yormayan bir akademik ahlaktan söz ediyoruz demektir. Ülke meseleleri üzerine hep üç maymunu oynayan bu zümre Türkiye için ciddi bir mesele teşkil etmeye devam etmektedir.
Bilim ahlakına sahip akademisyenler, sevdasını kaybetmiş torpilli ve cahil akademisyenlerin tahakkümü altında her geçen sinmekte ve geriye çekilmektedir. Türkiye’nin düşünen ve üreten zihinlerini yetiştirmesi gereken üniversiteler bilimde “kes kopyala” döneminin en parlak devrini yaşamaktadır. İnsan yetiştirme ölçüleri içinse tam bir zafiyetler yumağı içinde olduğu görülen üniversitelerin etik veya ahlak meseleleri için ülkeye herhangi bir teklifte bulunmak durumu bile yoktur.
Akademik zümrenin en çetin problemi ise liyakatsiz bir şekilde yürütülen uygulamalar ve akademisyen alımlarıdır. Üniversiteyi kendi malı gibi gören zevat yüzünden bu kurumlarda adaletsizlik had safhaya ulaşmış durumdadır. Herhangi bir kontrol mekanizması da olmadığı için kişilerin keyfi uygulamaları sebebiyle devletin bu kurumlara aktardığı kaynaklar ve genç nesiller içerisinde ilim aşkı olanlar heba edilmekte ve üniversiteler artık ülke geleceği için ciddi bir risk oluşturmaya başlamaktadır.
Üniversitelerdeki körler ve sağırlar ordusu bu kurumlardaki eğitim kalitesini geçmişteki lise eğitiminin bile altına düşürmüş durumdadır. Bunda elbette işin ve önünü ve ardını gözetmeyen yanlış kararların da son derece büyük ve yıkıcı etkileri olmuştur.
Neticede Türkiye’de bir üniversite ve eğitim krizi vardır. Yanlış eğitim sistemi ve üniversitelerdeki liyakatsiz ve adaletsizce yürütülen uygulamalar ile bu her geçen gün sürmektedir. Ortada, eleştirileri dikkate alacak bir merci, kurum ve zihniyet de gözükmemektedir.