Bir kişi hem Seyyid hem Şerif olmaz! Kısa süre önce geçirdiğimiz seçimde bir siyası parti başkanını hem hafızı Kur’an hem de Seyyid ve Şerif ilan etmemişler miydi?!. Seyyid, terim olarak “şerefli, asil, soylu, onurlu, kutsal, mübarek” manasına gelir; Şerif, yüceltilmiş olan anlamında kullanılır. Hz. Ali (RA) ve Hz. Fatıma (RA) doğan çocuklara Şerif ünvanı verildiği gibi, Hz. Ali (RA) diğer çocukları (Özellikle Havle bint Cafer isimli eşinden dünyaya gelen oğlu Muhammed b. Hanefiye’nin soyundan gelenler için de Ahmedi Yesevi örneğinde olduğu gibi Şerif unvanının kullanıldığı görülür. Ancak lV. yüzyılın sonlarında ortaya çıkan genel anlayışa göre Seyyid ve Şerifin Hz. Hasan (RA) ve Hz. Hüseyin (RA) soyundan gelenlere tahsis edilmiştir. Bütün İslam ülkelerinde böyle kabul görmüştür. 358 (969) yılından sonra Hz. Hasan soyundan gelen Mekke emirlerine ŞERİF; Hz. Hüseyin (RA) soyundan gelen Medine emirlerine de SEYYİD unvanları verilmiştir. Abbasiler, Fatımiler zamanında Seyyid ve Şerif olanlar çok büyük itibar gördüler. Yusuf Has Hacib’in Kutadgu Bilig’inde bir bölüm Seyyid ve Şeriflere ayrılmış, onlar Hz. Peygamberimizin (SAS) soyundan geldikleri için özel muamele yapılması ve bazı imtiyazların tanınmasını tavsiye etmiştir. Karahanlılar, Büyük Selçuklular, Harzemşahlar dönemlerinde de Seyyid ve Şeriflere büyük saygı gösterilmiş, itibar edilmiştir. Anadolu Selçukluları döneminde de Seyyid ve Şerifler çok saygındılar. Cengiz Han’dan sonra Moğol tahtına çıkan Ögeday Han zamanında (1229-1241) Buhara mollalarına, Seyyid ve Şeriflere diğer dinlerin din adamları gibi vergiden muafiyet hakkı tanıdı. İlhanlılar devrinde özel muamele gören Seyyid ve Şerifleri Altın Ordu devletinde özellikle Özbek Han zamanında hükümdarlar ve ileri gelen devlet adamları saraylarında korudular. Osmanlı döneminde ise Seyyid ve Şeriflere çok çok daha büyük saygı, hürmet ve ayrıcalıklar tanındı. Hayırlı günler diliyorum.