Yedigöller'e gelince yeşilin cennetine girmiş oluruz. Belki burada yeşilin hemen her tonunu ağaçlarda, ormanda, göllerde ve göllerin yüzeyindeki yansımalarda seyrederiz. Bu cümbüş baharda ve sonbaharda bütün canlılığı ile burada arz-ı endam eder.
Burada yeşil, göze müthiş bir ziyafet sunar. İnsanı dinlendirir. Çeşidi çoktur. Yeşil ve onun tonları burada bütün bir hakimiyet kurmuş gibidir. Bir yeşilden onun bir başka tonuna geçiş yaparken burada onun her yeri dolduran varlığıyla dolarız.
Yedigöller'de insanı rahatlatan üç rengin varlığı her yanı kuşatmıştır: Mavi, kahverengi ve yeşil. Göğün mavisi pek değişkendir. Toprağın kahverengi tonları ise genelde kararlı bir şekilde bütün zemini kuşatır. Fakat ondaki bu hakimiyet bile çoğu zaman yeşilin sararıp solmasına ve gazellerin zemini kaplamasına bağlıdır. Dolayısıyla ve bence Yedigöller'e en hâkim renk yeşildir.
Bunca ilhamın, bu kadar coşkun güzelliğin yansımaları onunla görünür. Yeşilin müstakil varlığı gibi bu rengin ormanla beraber göllerin yüzeyine yansımaları da çok güzeldir. Bu, insanda seyrettiği bir manzarayı yeniden fakat bu sefer başka bir şekilde ve güzellikte yeniden izleme arzusu meydana getirir. Bunun hep böyle sürüp devam edeceği düşüncesi hâkimdir insanda.
Güzellik Yedigöller'e öylesine sonsuzluktan akar ki, insan bunun da değişip dönüşeceği düşüncesini bir an bile aklına getirmek istemez. Bu durum ve böyle hisler Yedigöller'in ısrarlı ve devamlı güzelliğinden doğar. Fakat her şey gibi Yedigöller de yeşilin bu hakimiyetine sonbahar geldiğinde bir fasıla verir. Yeşil artık sarı, turuncu, kırmızı ve kahverenginin arasında hakimiyetini iyiden iyiye yitirmiş gibidir. Yine de göller onun en canlı tonlarını bir başka baharda sergileyeceğinden bir an bile tereddüde düşmeden sonbaharın ve sonra da kış mevsiminin gelip geçmesini beklerler