Bu dağların verdiği hisleri geceye bürünür gibi bürünüyorum üzerime. Dağlarını seyrediyorum memleketimin. Zirvelerini okşuyorum bakışlarımla. İçimde uyanan hislere teslim oluyorum şu dağları izlerken. Yüzlerce yıl hiç görülmemiş, bakılmamış gibi hayran hayran seyrediyorum onları.
Arada derin bir duygudaşlık yaşıyoruz. Bir alışveriş oluyor ama bunu kelimelere dökmek biraz müşkül. Aslında sessiz sedasız nice güzellikler vardır ki, onları çoğu zaman yazıya dökmek pek de kolay bir şey değildir. Memleketimin dağlarına dâir duyduklarım da bu cümledendir.
Dediğim gibi onlardan aldığım hislere derinlikleri yıldızlarla dolu geceye bürünür gibi bürünüyorum. Gün boyu ilhamdan yana nice güzellikleri kendinde biriktiren dağlara yöneliyorum. Uzun zaman yaşamışlar da artık duyguya, düşünceye, ilhama dönüşmek istiyorlarmış gibi onların da derinden derine bana yöneldiklerini hissediyorum.
Böyle zamanlar memleketimin dağlarını bir başka severim. Uzun süre bakakaldığım güzelliklerini temaşa edip artık oturduğum yerden kalkma zamanı geldiğinde içimin, gönlümün huzur ve sevinçle dopdolu olduğunu duyarım. Bu, benim için dağlardan akan bir ilham, bir sevgi, bir muhabbet seline muhatap olmak demektir.
Dağlar, aynen şu akan derelerin, ırmakların kaynağı olduğu gibi kalbimi yıkayıp arındıran güzelim duyguların da membaı oluverir. Böyle düşündükten sonra insan onları nasıl sevgiyle, saygıyla seyretmez! Hem şu dünyaya gözümü açtığım bu fasılda benim ilk gördüğüm yücelikler onlar değil miydi! Evet, öyleydi. Hiç değişmeden hâlâ öyle duruyorlar. Ben gidince de yine yerlerinde duracaklar. Fakat dağlar gerçekten yerlerinde duruyor mu? Özümde bir ilham olup kaynayan da ne o zaman? Herkes dağların öyle durduğunu sansın? Ben onları gönlümde böyle duygu hâlinde duydukça görünenden çok bir de görünmeyen âlemlerinin olduğunu hisseder gibi olurum.