Sapsarı tarlalara, önümde kümelenen ormanlara, muhteşem gökyüzüne bakıyorum. Derinlerde bir yerlerde beni hemen kuşatan bir hüzün var. Bu hüznü yaşadım Dörtdivan’da. Neler hissetmedim, neler düşünmedim!
Bir başıma yürüdüğüm tarlalar, yollar; günbatımını seyrettiğim köşeler beni yine kendine çağırıyor. Duyguyu derinden yaşamak, hayatı özden hissetmek ve her türlü hissi yeniden yüreğime yansıtmak için…
Bu yerlerde ayrılığı yaşadım, gözyaşı döktüm, efkarlandım, bazen feryat ettim… Bunları Dörtdivan’dan başkası duymadı, işitmedi, hissetmedi… Ben, Dörtdivan’da o derin yalnızlığımı yaşarken her zaman bu güzel memleketin tesellisini de yüreğimde buldum.
Bu yüzden Dörtdivan’ı derinden ve bir başka sevdim.
Dörtdivan ve onun sevgisi benim için bir teselli oldu. Ağladığımda benimle ağladığını hissettim. Sevindiğimde benimle beraber sevindi Dörtdivan.
Nereden mi biliyorum?
O kadar ilhamı, bilgiyi, sevgiyi, tefekkürü benden başkasına cömertçe sunmadı Dörtdivan. Memleket, türlü türlü güzel duyguyu, düşünceyi, ilhamı bana sezdirdi. Güzelliklerinin farkına vardırdı. Belki bin yıllardır sakladığı o eşsiz bilgeliğini bana sundu!
Ben Dörtdivan’ı şimdi nasıl sevmem!
Ondan ayrılırken de hüznünü derinden duydum. Gönlümün onda olduğunu biliyor. Belki bir teselli olarak yeter bu ona.
Yürüdüğüm, gezdiğim, dinlendiğim bu güzel yurdun içimde var olduğunu seziyorum. Onda onu, derinden ve gönül dolusu yaşadığımı biliyorum.
Kimileri bu diyarda yaşar. Bense Dörtdivan’ı gönlümde yaşıyorum.










