Hikayeler birbirine karışıyor. İnsan yaşamı sayısız damlanın denizi ararken yaşadığı maceralara benzer. Her damla denizleri, okyanusları ararken bambaşka maceralardan ve oluşlardan geçiyor. Fakat artık hikayemiz daha ortak, hepimiz daha iç içeyiz.
Herkesin, dünyanın öbür ucunda nelerin olup bittiğinden haberi var. Fakat hemen en yakınından, çevresinden, kendisinden, ailesinden, annesi ve babasından haberi yok.
Modern sandığımız bu zaman insan hayatını yaşanmadan alıyor onun elinden. Bedenen var olan ama tecrübe, duygu, düşünce, sanat, edebiyat, fikir ve eylemle var olamayan topluluklar var. Elimizdeki telefon, karşımızdaki ekran başka yerlerde neler olup bittiğini bize gösterirken bizde, hayatımızda, iç dünyamızda neler olduğunu göstermez bize. Bunlar bizi bizden daima uzak tutar.
Elindeki telefona, ekrandaki TV kanallarına bağımlı yaşayan birinin hayatı çalınmıştır. Onun tecrübeyle, fikirle, duyguyla geçirmesi gereken zamanlar elinden alınmıştır. Bu durum çocuklar ve gençler arasında ne kadar yaygınsa tehlike de o kadar büyük demektir.
Ne yapmalı peki?
İnsanlığın yeni bir seferberliğe ihtiyaç duyduğu zamanları yaşıyoruz. Hayatlar sinsice insanların elinden alınırken buna karşı koymanın en güzel yolu bir irade ortaya koyarak bu hayatı yaşamak, tecrübe ve hatıra biriktirmek, zanaat ve sanat edinmek, kısaca bu yaşamı dolu dolu tatmaktan ibarettir.










