Sosyal medya beni benden çok alıyor. Yani bir yerden sonra kendim için değil de başkaları için yaşıyormuşum hissine kapılıyorum. Ben bunu hissettiğimde elimdeki telefonu bile bırakırım. Bu hayatı bütün güzellikleriyle doya doya, duya duya önce kendim hissetmek isterim.
Önceden fotoğraf çok çekiyordum. İyice azalttım. Çünkü fotoğraflar birikirken yaşanmışlıklar azalıyor. Arada ters bir orantı var yani. Biraz da yaşadığım dertlerden sonra kendi içime çekilmemin bir sonucu bu. Huzurlu yaşarken mümkün mertebe kendi hâlimde kalmak, sosyal medyayı araya katmamak istiyorum.
İnsanlar sosyal medyada olmayı bir varlık gösterisi hâline dönüştürdüler. Orada varsan seni var kabul ettiler. Orada olmayanı ise yok… Bu bir yanılsama.
Hayatı derinden ve kendince yaşayan insanlar anlamı duya duya bu hayatı tecrübe ederler. Maksat da budur zaten. Bir anlamda duyguyu, hayatı, yaşamı tecrübe etmeye ihtiyacımız var. Sosyal medya keşke buna imkân verseydi. Fakat o, bizi belli bir doyumsuzluk hâlinde bırakırken yaşamı kaçırmamızın da sebebidir.
İnsan orada olmamayı, kalmamayı tercih edip telefonu ve interneti bir yana bırakabiliyorsa o kimseye o mecranın zarar vermesi pek de söz konusu olmaz. Fakat o kimseyi sosyal medya yönetirse…
Bugün insanları sosyal medya yönetiyor, yönlendiriyor. İsteyen istediği kadar bir pazar oluşturup müşteri bulabiliyor kendine. Ben samimiyet, dinginlik ve sakinlik arıyorum. Bunu da orada değil yalnızlığımda buluyorum. O mecranın da bir yanılsama olduğunu, onun kendilerinden götürdüğü şeyler hususunda eninde sonunda insanları bir iç muhasebesi yapmaya mecbur edeceğine inanıyorum.