Âlemi kendisinin bilinmesi için var eden İlâhî güç, bunun için sayıya hesaba gelmez yollar var etmiş bu dünyada. Bu yüzden zaman zaman düşünüyorum: Kadim devirlerde O'nu bilme aşkı kim bilir nasıl tecelli etmişti?
Ben, tarih ve kültür mevzularında yapılan derinlikli onca araştırmanın biraz da insan ve Tanrı arasındaki ilişkiyi yorumlayan kadim medeniyetlerin bu husustaki tespitlerini merak etmeye bağlıyorum. Şüphesiz onların içinde de varlığın birliğini anlayan, meseleyi çözen kimseler mevcuttu. Bunu da sembol, yazı, heykel, sanat eseri gibi imkânların cümlesiyle yahut bir kısmıyla ifade etmişlerdi.
Doğrusu eski medeniyetlerde bu dünya varlığın tevhidini, O'nun birliğini anlamak üzere bir okul olarak görülmüştü. Her insan ve her medeniyet bunu kendi meşrebi üzerinden anlamaya çalışmıştı. Kim bilir elde ettikleri bilgelikten neler ortaya çıkmış ve eşyayı hangi derinlikle yorumlamışlardı!
Eminim ki, bazı medeniyetler bilgeliği topyekûn yaşıyordu. Bir çocuk dahi dünyaya böyle geliyor ve zaten kendinde yüklü her türden mânâ, beraber yaşadığı insanların içerisinde vakti zamanı gelince açığa çıkıyordu. Kızılderililerin ve Aborjinlerin irfanı ve aşkı toplumsal düzeyde yaşaması da göstermektedir ki, ilkel sandığımız kabilelerin bir kısmı en azından ölümden sonraki yaşam seviyesini çözmüşlerdi.
Bilgeliği, irfanı ve o yaratıcı gücü yani aşkı bir millete, ırka veya ülkeye mahkum edemeyeceğiniz gibi âşıkları ve arifleri de hiçbir millet kendi tekeline alamaz. Onlar içinde yaşadığı millete Yaradan'ın yüce birer ihsanırır.
Basma kalıp ibadet ve düşüncelerle cennetin tapusunu cebinde gezdirdiğini zannedenler korkunç bir yanılgı içindedirler. Bugün maalesef dünya, dinleri fanatizm bataklığı içinde yaşamaya çalışıyor ve herkes bir diğerini cehenneme göndermekle meşgul olmaya devam ediyor.
Hakikati ve sevgiyi özünde arayan ve yaşayanlar için herkesin imanı ve inancı muteberdir. Çünkü biz gelenekte olduğu gibi Allah'a giden yolların mahlukatın nefesi adedince olduğuna inanırız. Böyle olunca kimin dini, kimin inancıyla uğraşırsın! Âcizane kanaatim bir diğerinin inancına saygısızlık edip onu sözüm ona cehennemlere layık görmek gibi büyük bir suç ve günah yoktur. Şu cennet dedikleri de zaten varlığın birliğini gönülde duyup yaratılanı Yaradan'dan ötürü sevmek değil midir zaten!