Anadolu, irfan ocağı o güzelim beldelerin yurdudur. Burada nice yerler, diyarlar her meslekten ve meşrepten güzel insanlar yetiştirmeye bugün de devam ediyor. Bunu da burada yaşayan, burayı vatan tutmuş, bu topraklardan neşet etmiş erenleriyle yapmaktadır. Bu beldelerden biri de Denizli’nin Tavas ilçesine bağlı Kızılcabölük’tür.
Kızılcabölük’e bir haziran günü Fatmanamızın cenaze merasimi için gittik ilk kez. Fatma anamız vesilesiyle sevgi ve bilgiye susamış gönüller bu erenler yurduna doğru süzülüyordu.
Oraya vardığımızda mânânın burada dopdolu olduğunu duymuştum içimde. Kızılcabölük, düşündüğümüzden ve hayal ettiğimizden de daha güzel bir yerdi. Veliler yetiştiren bir beldeydi burası. Bir ârifin de söylediği gibi güneşin batmadığı topraklardı. Ayrıca Mustafa Tatcı Hoca’nın doğup büyüdüğü yerlerdi.
Kızılcabölük, bugün Denizli’nin Tavas ilçesine bağlı bir kasabadır. Yetiştirdiği ârifleri ve âşıkları yanında ülkeye hizmet eden kalem ve kelam erbabı insanlarıyla da ülkemizin yüz akı diyebileceğimiz beldelerinden biridir.Kızılcabölük, bir irfan ocağıdır. Âriflerin yurdudur.
Kızılcabölük’ün tarihi çok eskilere dayanır. Beldede Evliya Çelebi’nin söz konusu ettiği bir çınar ağacı bulunur (Çınar ağaçlarına beldede “kavak” tabir olunmaktadır). Bu ağaç bugün kesilmişse de köklerinden doğan yeni sürgünlerle kasabanın meydanını süslemektedir.
Anadolu, Müslüman Türklüğün tarihi boyunca onun bir yanıyla en çileli, öbür tarafıyla ise en tâlihlihadiselerine şahitlik etmiştir. Bu topraklar gözyaşıyla olduğu kadar âriflerin, âşıkların, âlimlerin irfanı, aşkı ve ilmiyle de yoğrulmuş bir diyardır.
İrfanî bilgi, hayatımızda yeniden harekete geçirilecek olsa -bu gayet mümkün- aynı hamlelerin yeniden yapılabileceğini “dünyanın vicdanı” olacak Büyük Türkiye’nin yeniden ortaya çıkabileceğini söyleyebiliriz. Bize böyle bir ümidi aşılayan yerlerden birisi Kızılcabölük’tür.
Kızılcabölük, bu toprağın mayasında olan aşkı ve irfanı damıtmış mübarek bir beldedir. Cemaleddin Kunat azizinburası hakkında söylediği “Güneş Kızılcabölük’te doğar ve Kızılcabölük’te batmaz.” sözleri bu diyarı nasıl da derinden tarif etmektedir.
Mustafa Tatcı Hoca, burada 1961 yılında doğdu. Henüz beş yaşındayken babası Mehmet Tatcı’yı kaybetti. Mehmet Tatcı, bir terziydi ve işini çok iyi yapan ustalardan biriydi. Yetiştirdiği çıraklarının Avrupa’da önemli terziler olarak tanındığını söylenir.
Kızılcabölük bir dokuma merkezidir. Burada önceleri üç bin civarında tezgâh çalışıyormuş. Çalışkan insanlar kökboyasından elde ettikleri boyalarla ipleri boyarlarmış eskiden. Teknik imkânların buraya gelmesinden önce dokumaların bütün malzemeleri burada yapılırmış. Kızılcabölük’ün o çalışkan ve ârif halkı sabahtan kalkıp dükkânlarını açar ve işlerine bakarmış.
Mustafa Hoca, ilköğretimi Kızılcabölük’te 1974 senesinde bitirir. Bu okul şimdilerde dokuma ürünleriyle meşhur beldenin el işi ürünlerini, eski ev eşyalarını, dokumada kullanılan eski tezgâhları ve ip araç ve gereçlerinin sergilendiği bir müze hâlini almıştır. Hocanın kuruluşunda emeğinin olduğu bu küçük ama oldukça değerli müzede ayrıca küçük bir kütüphane de vardır.
Tatcı Hoca, daha sonra Denizli Lisesi’ne kaydolur. Maddî güçlükler sebebiyle yazın inşaatlarda çalışmak mecburiyetinde kalan Mustafa Hoca, öğrenimi bu zorluklar içerisinde tamamlamıştır. Esasen bu tahsil devresi, Türkiye’nin çok zor zamanlardan geçtiği bir döneme rast gelmiştir. Kendisi daha on altı yaşındayken Denizli-İzmir arasında otobüs muavinliği yapmış. Bu esnada kendi tabiriyle “en civcivli” zamanlarıdır. Sürekli okur. “Aşk Sızıntıları Şerhi”nin önsözünde yazdığına göre İzmir’deki bir Melâmî kitapçıda bulduğu Aşk Sızıntıları, onun aşkına aşk eserlerden birisi olmuştur. Niyâzî-i Mısrî ve Şeyh Gâlib’le de bu zamanda tanışmıştır Mustafa Hoca.
Mustafa Tatcı Hoca’nın küçük yaşlarından itibaren tasavvufî terbiyede çok önemli olan bazı soruları kendine ve çevresindeki eşyaya yönelttiğini görmekteyiz. Lise yıllarında ise Nezihe Aras’ın Anadolu Evliyaları adlı nefis kitabını okuması hocada büyük bir arayışın da ortaya çıkmasına vesile olur. Her okuduğu şahsiyetin sonunda “Acaba ben de bunlar gibi olabilir miyim?” diye sorar kendisine.
Bu erenlerin içinde Mustafa Hoca’nın en çok etkilendiği iki şahsiyetten biri Yunus Emre, diğeri ise Hz. Pîr Şeyh Şaban-ı Veli hazretleridir. Mustafa hoca bu şahsiyetlerin kendisinde uyandırdığı tesirle ilgili şunları söyler: “Aslında hepsi birbirinden güzeldi ama bir de insanın o andaki hissiyatına tercüman olan hayâtlar, menkıbeler, manevî problemini gideren sözler, şahsiyetiyle aynîleştiği şahıslar vardır. Ben de o dönemde bu iki şahıstan çok etkilendim.”[1]
Kızılcabölük’ün hemen yakınında Tekke Köyü vardır. Burası Bektaşî erenlerinden Sarı İsmail hazretlerinin geldiği ve tekke kurduğu bir köydür. Hacı Bektaş-ı Velî’nin ikinci halifesi olan Sarı İsmail’in Nevşehir’den kalkıp buraya gelmesi ve burada bir çerağ uyandırması bölgenin dikkat çekici bir yönüdür ve ayrıca tarihte de bu yerlerin önemli tasavvuf merkezlerinden birisi olduğunu göstermektedir.
Sonuçta Kızılcabölük bir erenler diyarıdır. Tatcı Hoca burada yetişmiş, burada büyümüştür. Mustafa Hoca doğup büyüdüğü Kızılcabölük’ü çok sever. Yaz aylarında genelde buradadır.Onun aşağıya aldığımız “Kızılcabölük Gazeli” buraya olan hasretini ve sevgisini ne güzel dile getirir:
Erik ağaçlı bahçem enar çiçekli bahçem
Nerde çocukluğumun geçtiği toprak damlar
Ne bir akran arkadaş, ne bir oyun oyuncak
Nerde gece kuşları çiçek saksılı camlar
Nerde postadan gelen mektubun heyecanı
Yollarda gözlenen yok nerde dayım amcamlar
Göçtüğümüz bağ evi, oturduğumuz çardak
Dedemin yol geçerken devirdikleri çamlar
Tezgâh sesleri tık tık vururken gündüzleri
Sessiz bir esintiyle bir başkaydı akşamlar
Çarşaf bükerdi kızlar çeşmede tokmak sesi
Anam kalem sarardı yardımcıydı ablamlar
Harman hasat zamanı bir telaştır giderdi
Harmanda yel beklerken ne hoş idi kelâmlar
Kızılcabölük artık bir mahalle devletlim,
Şimdi gelip gittikçe depreşir oldu gamlar
Mustafa Aziz Babam derdi bura Bizim Köy
Yaşayanlar göçenler, cümlenize selamlar.
Tatcı Hoca’nın “Arada Bizim Köye De Uğra” şiiri memleketine duyduğu o derin hasretin içli bir ifadesidir. Yazıyı hocanın bu şiiriyle bitirelim:
Arada bizim köye de uğra
Aşk kokla toprağından
Üzüm ye bağından
Arada bizim köye de uğra
Kavak çeşmesinden su iç
Necati’nin bardağından
Arada bizim köye de uğra
Şimdi Ayvalar mis gibi kokar
Hasret eser dağından
Yürekler yufkadır
Eller hamurlu
Hayat tüter ocağından
Arada bizim köye de uğra
Bensiz ab-ı hayat içer mi bir bak!
Dede Mehmet kaynağından
Alnın hala yanıktır bilirim
Haberim var Ayşe Teyzenin
Nasırlı ellerinden düşen tırnağından
Mustafa Tatcı, İşitin Ey Yârenler -Yûnus Emre Yorumları-, Kapı Yayınları, İstanbul 2012, s. 668. Mustafa hoca Anadolu Evliyaları’nı okuduğunda içinden “Bu kitabı yazan Nezihe Araz’ın ellerinden öpmek lazım.” diye geçirir. 2000 senesi Konya’da Hz. Mevlâna ihtifallerinde Kültür Bakanlığı tarafından hazırlanan Mevlânâ Sempozyumu’na katılan hocam burada Nezihe Aras hanımefendiyle görüşme fırsatı yakalar. Hz. Mevlânâ dergâhının bahçesinde, şadırvanın hemen yanında hoca Nezihe Aras’a “Size benim gönül borcum var. Lutfederseniz elinizi öpmek istiyorum” der. Nezihe Hanım “İyi de evladım neden?” der. Mustafa hoca da şöyle der: “Bendeniz Mustafa Tatcı, lise tahsilim sırasında Anadolu Evliyâları’nı okudum. Yazıp yayınlamış olduğum eserlerimin sermâyesi Anadolu Evliyaları’dır.” Hocanın bu sözleri üzerine Nezihe Hanım çok duygulanır.










