Bu yazı dizisiyle yapılanların bir darbe hazırlığı olduğuna götüreceğim sizi..Bağımsız Olmanın Onuru ile bizim kurt, ağaçlara rızıkları ayağına geldiği için, kuşlara özgürce uçabildikleri için imrenmiş. Bağımsız olmanın gururuyla yürüdükçe onur duymuş ama açlık da dizlerinin bağını çözmeye başlamış yavaştan. Gün, geceye evrilinceye kadar gitmiş, arada duygusal tonlarda ulumuş ama sesine ses veren olmamış. Yol bilgisinden yoksun olana orman, olduğundan da tehlikelidir.
Karanlık iyice çökünce yavru kurt ulu bir ağaca sığınmış, sabaha kadar pişmanlıklarıyla hayalleriyle pençeleşmiş ama gün ışıdığındaçok az bir uykuyla yine bedenini ruhunu ormana salmış. Dönmek istese de dönecek hiçbir yön ve yol bilgisi kalmamış. Dağlarda çaresiz dolaşıyor, dereleri aşıyor, arada dinleniyor, bilmediği yola devam ediyormuş. İkinci geceyi de yaslandığı köknar ağacının köküyle konuşarak, ürpererek geçirince “Sürüden ayrılmayacaktım” demiş ama bu fikri hemen kovmuş. Kursağına tek bir lokma girmeden, kuş seslerine imrenerek ertesi sabah yine yola revan olmuş. Elinde bir güzergâhı olmadan ve menzilini bilmeden gittikçe gözlerindeki fer iyice azalmış, dizlerindeki derman tükenme sınırına gelmiş ama üçüncü günün sabahı bütün dallar ışıyınca binbir zorlukla kazıdığı yüreğinden yeni bir başlangıç için güç istemiş ve yine yollara düşmüş. Annesinin ninni diye kulağına okuduğu şiir aklına düşmüş. Bir anlam veremeden tekrarlamış. Yollar ki gider tehi ebedi, Yollar hep birer hattı pürsükût oldu, Akşamın sine-i gubarında.
İç konuşmalarla kendini öyle yormuş ki normal şartlarda üç gün üç gece ona yetmesi gereken dermanı tükenmiş. “Gölgemden başka hiçbir şeyim yok” diye sayıklamış. “Onu da bıraksam mı” demiş: Naaşımı bile bulamazlar. Tükeniyormuş. Akşam yine üzerine üzerine geliyormuş. Bir yerde tökezleyip düşmüş. Doğrulduğunda gölgesinin kaybolduğunu farketmiş. Bir süre öyle soluksuz kalakalmış. “Gölgesiz bir kurt tilkiden sefildir” dendiği aklına düşmüş. Gözlerini yummuş ve “Allah’ım yol ver” diye ricada bulunmuş. Rüyasında bade içen aşık gibi ta uzakta, soluk, ölgün bir ışık görmüş. Bir hayat emaresi mi, bir felaket işareti mi, bir yanılsama mı olduğunu bilemeden ona doğru gayr-i iradi sürüklenmiş. Kurt sürüye dalanda dizlerinin bağı çözülen kuzu nasıl kurda doğru giderse yavru kurt da güç aldığı o uzak ışığa doğru yürümüş. Ölüm mü bu, ölümden önceki iyilik hali mi, bir tuzak mı, yavru kurtların katıldığı bir şölen mi, bir karabasan mı, yoksa cinlerin düğünü mü bu? Işığın kaynağı bir çiftlikmiş. Konak pek görkemliymiş. Tel örgünün etrafında uzunca bir tur attıktan sonra bulduğu bir aralıktan usulca sokulmuş kurt. Konağın sol tarafında aklını başından alan kesif bir koku duymuş. Her vahşiyi dellendirecek bir kümesin kokusuymuş. Kapıyı bir darbeyle indirip sarı br horozla tam nefsini köreltecekmiş ki ateş gözlü azgın dişli bir canavarın yakıcı soluğunu ense kökünde hissetmiş. Yelesinden tutup ayaklarını yerden kesenin yüzünü tam olarak göremediğinden o canavarın bir kurt olduğunu zannetmiş. Canavar dediği çiftliğin bekçi köpeğiymiş meğer.
Kurtluğun şanını yaşamadan, daha ilk cümlesindeki öyküsünü bitirecek bir köpeğin pençesine düşmek, tam bir felaket.
Hayırlı günler diliyorum.
05 MAYIS 2025 PAZARTESİ