Köyümde huzur buluyorum. Köy demek benim için adeta huzura doğmak demek. Burada sakinleşiyor ve kendimde derinleşme imkânı bulabiliyorum. Belki bu durum, köyde uzun uzun düşünmeye vakit ayırmayla ilgilidir.
Her ne olursa olsun köy gönlüme daima huzur verir benim. Yağmurlarında sükûnet bulurum. Güneşli havalarında ufka dolan güzelliğini ve ihtişamını seyrederim. Baharında türlü güzelliklerini, çiçeklerini, ağaçlarını seyreder, koklar ve bunların güzellikleriyle kendimden geçerim. Kışı benim için sessiz bir tefekkür iklimidir köyümün. Karın o beyaz sessizliğinde çocukluğumdan bu yana varlığı çepeçevre saran o sükûneti düşünürüm. Sonbahar köye bir dolu ibretle gelir. Bana neler anlatmaz, gönlüme neler ilka etmez sonbahar! Yerlere serilen desen desen, renk renk yaprağın havaya yaydığı o hüzünlü kokuyu çekerim ciğerlerime.
Her mevsim çeşit çeşit kokularını hissederim köyümün. Tarife, kelimeye gelmeyen bu kokular bende hatıralarımın kodlandığı birer bilgi gibidir. Her bir kokuda hesapsız zamanlar vardır.
Kısaca köy benim için bir dolu huzur, yaşanmışlık ve sevgi demektir. Onda olmadığım zamanlar gurbetteyimdir. Gurbet ise her geçen gün yüreğimi tırmalar benim. Bundan sıyrılmak için köyüme gelirim. İnsanların yüzlerinde, köyümü çevreleyen dağlarda, çiçeklerde, ağaçlarda o dost sıcaklığını, o âşinâlığı, muhabbeti duymadan kolayca kendime gelemem. Bu yüzden kendi hâlimde ve sessizce köyün güzellikleriyle yârenlik ederim. Bahçelerde, yollarda, tarlalarda dolaşır, hangi mevsimse onu derinden duymaya çalışır, toprağı hisseder, yaşamı derinliğine tefekkür ederim. Elbette bu da benim gücüm ve tâkâtim kadar olur. Hiçbir iddiası olmayan, muhabbeti her yerinde duyduğum, hatıralarımı saklayan köy benim huzuru bulduğum bir kaynak hâline gelir ve ben bu kaynaktan doyasıya içerim.