Bir işin kıymetini insanın ona verdiği değer belirler. Daha en başında niyetimiz ve sevgimiz bir eylemin, sözün, konuşmanın, yazının ruhu olarak belirgin olur. Bu halle beraber hayatımız şekilleniyor. İnsanın mutluluğu, hayatta elde ettiği huzur da buna göre kendini gösteriyor. Bu bakımdan huzur, yaptığımız işlerden ve söylediğimiz sözlerden aldığımız hazza, keyfe ve mutluluğa bağlı bir meseledir.
Bu hayatı değer verdiğimiz şeyler üzerinden hep birlikte yapıyoruz. Bu yüzden değer vermek her şeydir, diyemesek bile onun çok şey demek olduğunu söyleyebiliriz. Öyleyse insan yaptığı işe, söylediği söze bunlara değer vererek başlamalıdır. Böylece yaşanan hayatın da değerli olacağı, herkesin belli bir tatmin içerisinde bulunacağı tahmin edilebilir.
Elbette bir şeyin kıymeti bizim onu değerli bulduğumuzu söylemekle olmaz. "Ben bunu değerli buluyorum." gibi harcı âlem sözler bir işin kıymetini tescillemez. İşin ucu "Bunda toplumsal veya kişisel fayda nedir?" sorusuna çıkar. Tam da burada değer verdiğimiz şeyler kadar kıymetliyiz, diyeceğim. Çünkü insan kıymet verdiği şeylerle kıymetlenir veya değerini düşürür. Kişinin aynası onun işidir, demişlerdir.
O zaman yeni bir "değer" yargısına ihtiyacımız olduğunu da söylemek gerekir. Çünkü toplumumuzda neyin değerli olup olmadığına dâir tam bir kargaşa mevcut. Hayatın o kadar önemli mesele ve kavramları bizde çoğu zaman önemsenmez bile. Belirgin olarak kitap ve okumak konusunu burada sayabiliriz. Sadece birkaç örnek üzerinden oldukça değerli ve hayatî kıymette meselelerin görmezden gelindiğini, bunun da hem ferdin dünyasında hem de toplum içinde zaman zaman huzursuzluğa sebep olduğunu uzun uzadıya izaha gerek yok. Görünen köy kılavuz istemiyor.
Söz gelimi paranın, yemenin, giyim kuşamın bu kadar değer verildiği toplum bunların kalplerde meydana getirdiği boşluğun huzursuzluğunu yaşıyor. Yemek yemeyi çok yücelten birisiyseniz mutluluğunuz karnınız doyuncaya kadardır. O zaman her şeyin hak ettiği ölçüde değerli bulunması gerektiği ortadadır. Çünkü değer vermek zorunda olduğumuz şeylere gönlün tâkâtinin kalması gerekir.
O zaman yeniden değer inşasına gidilmesi gerektiği de bir zaruret olarak önümüzde duruyor. Ferdin ve toplumun neye değer vermesi gerektiğini yeniden hatırlaması gerekir. İnsanı beşer, toplumu bir yığın olmaktan kurtaracak olan budur. Aksi halde çöken ve daima değişen şu değerler sistemiyle ahlakın da sükutu kaçınılmaz olur.