Geleceğin İskender’inin kesmesi gereken düğüm Lozan’dır. 1 Kasım 1922’de Saltanat kaldırılıp ardından Osmanlı Devleti’nin tarihe karıştığı ilan edilir. Böylece Lozan’a ‘devletsiz’ gittik. Bu, Lozan’da bize yeni devletin tapusunu vermeleri için emperyalist devletlerle müzakere edeceğiz demektir. Kemalistlerin farkında olmadan söylediği ‘Lozan TC’nin tapusudur’ sözü bu gerçeğin ifşasıdır. Bir başka gerçek ise Lozan’dan önce İngiltere ön gizli antlaşma imzaladığımızdır.! Buna göre Hilafet ve din eğitiminin kaldırılması Lozan’ın ön şartıdır. İşin ilginç tarafı şudur: Ardından hilafetin kaldırılması ve dine baskı gündeme gelir. Hilafetin kaldırıldığı gün medreseler vs kapatılır..Ertesi yıl tekkelerin kapısına kilit vurulur, sonra Şeriat kaldırılır. 1920’lerin sonundan itibaren İmam Hatipler kapatılıp okullardan din dersleri kaldırılır. Alfabe, dil ve tarih operasyonu başlar. Mazimiz İslam tarihinden koparılır. Türk Dil Kurumu kurulur. Arap alfabesi yasaklanıp Latin alfabesi yeni ‘Türk alfabesi’ olarak getirilir. Ardından Türkçe ezan, Türkçe ibadet, Türkçe Kur’an, Türkçe sela vs. İşte Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin’in dile getirdiği camilerin satılması, ahır yapılması, Kur’an öğretiminin yasaklanması meselesini ancak bu kronolojik zincirle anlayabiliriz. Türkçe Kur’an’la namaz bile kıldırıldı. Asıl mesele şuydu: Devlet, toplumsal güçleri kontrolüne almak istiyordu. Milliyetçiliği tekeline almıştı. Sol bastırılmış, liberaller susturulmuştu. Muhalefetin üreyebileceği tek alan, dindi. Ezanı Türkçe okumaya zorlayarak oradaki kontrol edilemez gücün kaynağı ele geçirildi. İnsanlar ezanın anlamını bilirse daha çok Müslüman olur denildi.! Ama tam tersi oldu ve ezan Türkçe okununca insanlar camilerden uzaklaştı. Bu iki kere iki dört eder derecesinde basit bir gerçek. Bu arada camilere sıra bile kondu.! Ezan değişince cemaat azaldı. Ardından ‘bu camiler niye boş, kapatalım, dört camiyi bir araya getirelim, bir kasabada, ilçede tek cami nelerine yetmiyor’ denildi. Üçüncü aşamada ‘bu camiler niye boş, milli servet, değerlendirelim’ denilecekti. O zaman bunları kiraya verelim, depo olsun, olmazsa satalım noktasına gelindi. İktidarın bazı terk edilen camileri gençlik ocağı veya Halkevi olarak kullandığını unutmayalım. Görüyorsunuz, gerekçeler nasıl kurnazca üretilmiş. Kutsallığın sığınağı olan camiler kapanınca dine karşı uygulamalara zemin hazırlandı. Kimi cami müze yapıldı, kimi satıldı yahut yıkıldı. Mesela Bursa Heykel’deki Sarı Cami 1939’da yol genişletme gerekçesiyle yıktırıldı. Sözün özü, din üzerindeki baskı kurarak insanlar camilerden uzaklaştırıldı. Ardından satıldı, satın alanlar ahıra, gazinoya, güreş kulübüne çevirdi. Laikleşme teriminin asıl anlamı devletin kilisenin elindeki araziye el koyması değil miydi? Bizde de laikleşme aynı yolla gerçekleşti: Dinî yapılara el konulması ve amaç dışı kullanıma tahsis edilmesinin ana sebebi budur.
Hayırlı cumalar diliyorum
06 ARALIK 2024 CUMA