Bir insanı sevmek muhteşem bir duygudur. Çünkü sevdiğimiz kimseleri mânâda severek var ederiz.
Bizim evrenimizde insan sevgiyle var olur. Beden bu sevginin tezahürü için sadece bir bahanedir. O, sevginin ortaya çıkmasına veya yok olmasına yarayan bir görüntüden ibarettir. Yani beden sevginin tezahürü için sadece bir vesiledir. Belki buna bir de bilgiyi ilave edebiliriz.
İnsan sevdikçe çoğalır, derinleşir ve var olur. Sevgisizlik bir yok oluştur. Hiçlik dediğimiz sonsuzlukta kaybolmak gibidir sevgisizlik. Bir insanı sevdiğimizi söylemek “Sen bende varsın, bende mevcutsun, benimlesin, biz biriz ve bütünüz!” demeyle aynı anlama gelir. Bu yüzden insan sevmeye bahane aramalıdır.
Daima kusur gören bir kimse sevgiyi kolay tadamaz. Sevgisiz kaldıkça da karmaşaya, kaosa düşer. Kendini bu âlemde konumlandırmaya çalışır. Halbuki aradığı sevgidir, sevebilmek tecrübesidir.
Sevmek gibi insanı bu âlemde sükûnete ve huzura erdiren başka bir duygu var mıdır, bilemiyorum. Bu yüzden erenler “Sevmiyorsan sever gibi yap!” diye boşuna söylemiyorlar.
Bir insanı sevebilmenin önemini anlamaya başladığımdan beri derin hüzünlere, gönül darlığına düşmüş birinin en büyük ihtiyacının sevmek olduğunu düşünürüm. Her gün bir şeyi, bir insanı sevdiğimizi düşünmek ve bunu hayal etmek bile ne muhteşem bir şey olurdu değil mi! Çünkü evren sevgiyle varlığına devam ediyor. Her türlü bilimsel kanun, edebî metinler ve dinî bilgi bence sevginin farklı şekillerde tarifinden ve onun tecellisine yönelik yöntemlerden başka bir şey değil.
Sevgi varsa yaratım da olur. Sevgi var eder. Sevgisizlik yıkar. Sevginin aksi kaostur. Bu psikolojik bir karmaşadır. Nihayet biz özümüzde bir ve bütün olduğumuzu severek duyan varlıklarız. Sevgi bizim iç evrenimiz. Sevgi bizim yaratılış sebebimiz. Severek içimizdeki kabiliyeti meydana çıkarıyor ve bu âlemin derinlikleriyle öyle bağ kurabiliyoruz.