Bir an durup, hayatımızın içinde o kadar sıradanlaşmış olan ritüelleri düşündünüz mü hiç? Sabah uyanıyoruz, gözlerimizi ovalıyoruz, aynada yüzümüze bakıyoruz. Gün içinde yaptığımız bu basit eylemler bile aslında bizi kendimizle yüzleştiriyor. Belki de çoğumuz farkında olmadan bu aynada, en tanıdık olduğu kadar bir o kadar da yabancı birini görüyoruz: kendi benliğimizi.
Benlik arayışı, insanlığın çağlardan bu yana peşinde koştuğu bir yolculuk. Antik Yunan’dan Doğu felsefelerine kadar, her kültürün özü sorgulayan öğretileri var. "Kendini bil" demiş Sokrates, o iki kelimelik basit cümleyle. Fakat bilmek ya da anlamak yeter mi? Bilmek, bir başlangıç sadece; asıl mesele, kendimizi yaşamak, her an her nefeste kendimizi bulabilmek.
İçsel yolculuğun, belki de hayatımızdaki en kıymetli yolculuklardan biri olduğuna inanıyorum. Bir kuşun kanatlarına dolan rüzgâr gibi; bu yolculuk, bizi bir yerden başka bir yere taşımaktan ziyade, içimizdeki tüm renkleri, gölgeleri, karanlıkları ve aydınlıkları fark etmemizi sağlıyor. Sadece mutluluğu değil; acıyı, hayal kırıklığını, hatta korkuyu da kucaklayabilmeyi öğreniyoruz. Çünkü bu duygular da bize ait. Yolculuğun kendisi, belki de ulaşılacak hedefin çok daha ötesinde anlam taşıyor.
Bir kitapta okuduğum gibi: "Bazı yollar çok uzun, bazılarıysa kısa; ama önemli olan o yolların üzerindeki her adımı içtenlikle atabilmek." Hayat da öyle değil mi? Kimi zaman başımızı eğip hızla yürüdüğümüz, kimi zaman da durup nefes aldığımız bir yol. Bu yolda her an, içimizdeki derinliği biraz daha keşfederek, kalbimizdeki sessiz haritayı çözmeye çalışıyoruz.
Ruhun yolculuğu, kimseyle yarışmadığımız, yalnızca kendimizle baş başa olduğumuz bir serüven. Özgün ve kendine has. Her adımda, biraz daha kendimiz oluyoruz, biraz daha içimize dökülüyoruz. Belki o aynada bir gün gördüğümüz o yabancı, bize tanıdık bir yüz gibi gülümser. Ve o gün anlarız ki, yolculuk tamamlanmasa bile, yolda olmak bile büyük bir anlam taşır.
Kendi yolculuğunuzda yolunuz açık, adımlarınız sağlam olsun.
YALÇIN SEVİM / SEVİMLİ ŞAİR