Bütün dünya gibi ülkemiz de sıkıntılı bir darboğazdan geçiyor. İnsanlar arasında dostluk, kardeşlik duygusu azaldı. Yardımlaşma daha düşük seviyelerde artık. Bizim elimizden ne gelir? Bu yangını söndürebilmek için ne yapabiliriz denirse; büyüklerimiz bizlere böyle afat durumlarında iyilik yapmayı bilhassa sadaka ve infak vermeyi tavsiye ediyorlar. Çünkü biliyoruz ki “sadaka bin türlü belayı def eder.” Bizim inancımızda ve kültürümüzde iyilik yapma, derdi olana yardım etme, aça ve muhtaca verme, sıkıntısı olanın sıkıntısını giderme tavsiye edilmiştir ve ecri, sevabı büyüktür. Ayrıca yardım etme ruhu ve iyilikseverlik kişide terapi etkisi yapmaktadır. Yüksek fedakârlık ve yardımseverlik gösteren kişilerde endorfin denilen mutluluk hormonu salgılanmaktadır. Bu hormon ise daha huzurlu ve mutlu olmayı, bağışıklık sisteminin güçlenmesini, rahatsızlıklardan korunmayı sağlamaktadır. Son araştırmalar iyilik yapmanın insanların genlerinde bulunduğunu göstermiştir. Yani insan, yaradılışına uygun davrandığında ve içinden geleni yaptığında yaradılışı onu iyiliğe sevk edecektir. İyilik yapmayı sevenlerin daha uzun yaşadığı tespit edilmiştir. Vermek hayatı renklendirir; heyecan, enerji ve zevk verir. Strese iyi gelir. İyilik yapanların depresyona yakalanmaları daha zordur. Vermek ve iyilik yapmak kendine güveni artırır, yaşam deneyimi ve birikim sağlar. Kısacası vermek ve iyilik, yapana da fayda sağlamaktadır. Kişiye sağlık, mutluluk ve neşe; hayatına anlam ile bolluk ve bereket katar. Aslında başkalarına iyilik ederken kendimize de iyilik yapmış oluruz. Mutlu olmak istiyorsak mutlu etmeyi öğrenmemiz gerekir. Bu da iyilik ve verici olmakla olur. Ancak bunları yaparken saygılı ve alçakgönüllü olmalı; sevecenlikten ve güler yüzlü olmaktan vazgeçmemelidir. Tabii mümkün olduğunca iyiliği gizlice yapmalıdır. Ağlayan kaldı mı, diye sormak istiyorum ?!. Çok üzücü, hayrette bırakan rezil olaylarla karşılaşıyoruz. Toplumumuz neden bu kadar bozuldu şaşmamak elde değil. Sözün bittiği yerdeyiz. İslam inancının kutsal kabul ettiği bu Ramazan ayına karşı bazı kesimlerde ilgisizlik ve saygısızlık, gerçekten üzücüdür. Rahmetli bir büyüğüm anlatmıştı: “Memlekette su değirmenimizde çalışan bir gayrimüslim vardı. Hiçbir Ramazan’da onun bir lokma bile yediğine şahit olmadık; odasına çekilir, gizli gizli yerdi derdi.” Ramazan ayında her türlü kötülük kısmen de olsa devam ediyor, şahit olduğumuzda üzülüyoruz. Yarabbi, ne yapacağımızı ne diyeceğimizi şaşırmış haldeyiz. Mehmet Akif yaşarken bu acı felaketlere ağlayan biri vardı. Şimdi o da yok. Şöyle diyordu o imanlı şair: “Odama girdim; kapıyı kapadım; ağlamaya başladım: O gün akşama kadar İslâm’ın garipliğine, Müslümanların inhitatına (alçalmasına, çökmesine, gerilemesine) ağladım, ağladım..”
Hayırlı cumalar hayırlı bayramlar diliyorum.
28 MART 2025 CUMA