Aradan şunca zaman geçmiş ama daha dün gibi hatırlıyorum..
Ankara OSTİM’de Yumurta Toptancılığı yapan Ülkücü bir arkadaşımızın ofisinde karşılaşmıştık kendisiyle..
Devletin, Beş yılını tek kişilik hücrede olmak şartıyla yedi yıl hapiste geçirdikten sonra, “pardon yanlışlık yapmışız, senin hiç bir suçun yokmuş!” dedikleri rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu’nun şu sözleri hala kulaklarımda çınlıyor ve hala o günkü gibi
bugün de tüylerim diken diken oluyor: “Ben Devletime ve Milletime asla küsmedim ve küsmem!.”
Mükemmel bir dava adamı ve tek kişilik hücresinde bile çoğu zaman teyemmümle de olsa namazlarını aksatmadan vaktinde kılacak kadar dava eri bir Müslüman!..
****
Biz hayat felsefelerini çok sevmesek, çok beğenmesek de sonuçta özü sözü bir, çalışkan, tutarlı, idealist insanlar…Ve güvenilir.. Örnek olarak gösterebileceğimiz pek çok güzel insan vardır çevremizde..
30 Mart 1994 yerel seçimlerinin üzerinden henüz birkaç ay geçmiş..Seçimlerin en büyük bombası ise hiç şüphe yok ki Refah Partisi'nin Beyoğlu gibi akla hayâle gelmeyecek bir ilçede belediye başkanlığını kazanmış olmasıydı!.
****
Beyoğlu, ülkenin sosyolojik bileşimi görünümünde bir ilçe olarak elbette ki çok önemliydi..
Refahlı belediyenin orada yapıp edecekleri bütün Türkiye'yi olumlu ya da olumsuz etkileme potansiyeline sahipti o yıllarda..
İnsanın hayatta idolleri vardır..
Benim de idollerim; rahmetli Erbakan Hocam, rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu, rahmetli Özal, rahmetli Adnan Kahveci, rahmetli vali Recep Yazıcıoğlu..
İstiklâl Caddesi'nin en görkemli Katolik Hıristiyan mâbedi’nin baş rahibi, medyaya ve kamuoyuna, ilçenin çiçeği burnunda Refahlı belediyesiyle ilgili hürmet dolu bir açıklama yaparak teşekkür etmişti..Haberi o yıllarda iki tur üst üste ve soluksuz okumuştum. Meğersem, Beyoğlu'nun ayyaşları, uzun yıllardan bu yana, geceleri kafaları çekip çekip kilisenin önüne geliyor ve St. Antoine'ın duvarlarına işiyorlarmış!.
Bu rezil alışkanlıkları zaman içinde iyice yerleşmiş ve kilisenin dış duvarları âdetâ bir umumi tuvalet gibi kokmaya başlamış..
Öte yandan, bir de günlük
çöplerini tam oraya atan bazı saygısız esnaflar türemiş..
En sonunda Rahip kalkmış, Refahlı belediyeye gitmiş ve onlardan yardım istemiş..
Dönemin belediye başkanı Nusret Bayraktar da "Olur mu öyle çirkinlik, orası da Allah'ın evidir, bir ibadethanedir ve bizim için mukaddestir" diyerek, derhal St. Antoine'ın hem dışını, hem de içini 7/24 temiz tutmakla görevli bir ekip kurmuş..
Rahibin mutluluğu, işte bu yüzdenmiş.. "İslâmcı" bir belediye, Katolik Hıristiyanlığın İstanbul'daki en büyük mâbedine gözü gibi bakmaya başladığı için…
"İşte" diyordum her fırsatta kendi kendime, "İşte yerel yönetim bu!. Hizmet ettiği her kesimden insana karşı adaletli, merhametli, ölçülü, sevgi ve saygı dolu… Özetle, her açıdan ahlâklı!.
İdare ettikleri belediyelerde adlarından çöp dağları ve heykellerle söz ettiren ve hatta “uzaya gidersek dünyanın en büyük heykelini oraya dikeceğiz!” zeka seviyesinde olanların yanında Beyoğlu’nun Refah partili Belediye Başkanı gibi olanları da elbette ki ayakta alkışlarız..
Bu izleri hangi meslekte olursak olalım rahatlıkla bırakabiliriz..
Yeter ki isteyelim..Hayırlı cumalar diliyorum..