Mevlid Kandili, alemlere rahmet olarak gönderilen Sevgili Peygamberimiz Hz.Muhammed Mustafa (s.a.v) nın doğum günü. Hicri takvime göre Rebiülevvel ayının 12.günü,bir pazartesi günü sabaha doğru, Alemlerin Efendisi dünyayı şereflendirdi. İçinde yaşadığımız dünya onunla şeref buldu.
Yüce Allah’ın habibim (sevgilim) dediği bu büyük insanla dünya değişti. 63 yıllık hayatına kimsenin sığdıramayacağı yenilikleri, değişiklikleri sığdırdı. Cahiliye devrini kapatıp, Asr-ı Saadet devrini açtı. 23 yılık peygamberlik görevinde bir kişi ile başlayan İslam Dini davasını, nüfüsun yoğun olmadığı o zamanlarda yüzbinlerce kişiye ulaştırdı. Sadece Veda Hutbesi’nde Peygamber Efendimizi dinleyenlerin sayısı yaklaşık olarak 123 bin kişiydi. Bunu Hz.Muhammed (s.a.v.)den başka başarabilecek bir insan yoktu.
Peygamber Efendimizi, kronolojik olarak hayat hikayesini öğrenmekten ziyade, O’nun bize örnek olan yaşantısını, sünneti seniyyesini, mücadelesini ve en önemlisi ahlakını öğrenmek durumundayız. Öğrenmekten de daha ziyade hayatımıza uygulamak ana ilkemiz olmalıdır.
Mevlid Kandili’nde asıl olan, Efendimizin evrensel olan risaletini (peygamberliğini), yüksek ahlakını, faziletini, adalet ve doğruluğunu hatırlamak ve bunları hayatımızda uygulama azmini tazelemektir. Yüce Allah’ın sevgisine, hoşnutluğuna ve bağışlamasına ermenin yegane yolu, Hz. Peygamber’in yolundan gitmektir. Bu konuda Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurulur:
“(Ey Muhammed!) De ki: Allah’ı seviyorsanız bana uyunuz ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah son derece bağışlayıcı ve esirgeyicidir.” (Âl-i İmrân, 31). Bu ayette de belirtildiği gibi, Allah’ı razı etmek, O’nun Peygamberine uymak ve onu örnek almakla mümkündür.
Peygamber Efendimizi anmaktan ziyade anlamalıyız.Allah Resulünü ve getirmiş olduğu hayat prensiplerini birkaç güne veya aya taşımak değil, bu çerçevede anlaşılması gerektiği gibi anlamak ve bu hayat modelini üç yüz altmış beş güne taşıyarak hayatımızda uygulayıp ölünceye kadar bu yol üzere yürümektir ki, dünya-ahiret mutluluğuna erişebilelim. Yoksa onu anladığımızı söylememiz onu anladığımız anlamına gelmez, bu ancak kuru bir iddiadan öteye geçmeyen bir söylem olur.
Allah’ı sevmenin ve O’na itaat etmenin yolu, Hz. Muhammed’i (s.a.v) sevmek, anlamak ve uymaktan geçer. O’nu ne kadar çok tanırsak o kadar çok sever, ne kadar çok seversek o kadar anlarız ancak.
O’nu sevmenin ve anlamanın alameti Sünnet-i Seniyyesine ittiba ile gösterilir. O halde kendimize bir soralım:
Hz.Muhammed bizim hayatımızın neresinde?
Hayat merkezimizde Kur’an ve sünnet var mı? Hayat merkezimizi ve gündemimizi oluşturan unsurlar nelerdir..? Hayatımıza şekil veren Kur’an ve sünnet mi? Yoksa tamamiyle dünyevi hal ve hareketler mi? Bu sorulara cevap bulmamız gerçeğe bir adım yaklaşmamıza neden olacaktır.
Eğer hayat merkezimizde Hz. Muhammed (s.a.v) yoksa! O’nu anlamamışız demektir.
Allah’ı sevmenin yolu Hz.Muhammed’e itaatteyse o halde hayatımızın ve gönlümüzün merkezinde o olmalıdır. Hayatımızın merkezine Efendimizi almak , O’nu en güzel bir şekilde tanımak ve anlamak ile mümkün.
Salat ve Selam Alemlerin Efendisinin üzerine olsun.Mevlid-i Nebi haftamız mübarek olsun…
Kaynak : Afyon Time