Öğretileriyle tanıdığımız, bundan yaklaşık 2500 sene önce yaşamış bir ahlak filozofu olan Sokrates, çevresine ve sonraki zamanlara ışık tutmuş, örnek olmuş bir şahsiyettir. Binlerce yıl geçmesine rağmen kendisinden hep olumlu olarak bahsedilen, insanlara örnek gösterilen büyük bir filozof. Sokrates’in fikirlerine, öğretilerine zamanındaki herkes olumlu bakmıyor elbette. Rahatsız olanlar da var, güneşten rahatsız olan yarasalar gibi ahlaki değerlerden rahatsız olan kimseler var…
Bu öğretilerinden dolayı, ahlak filozofu Sokrates, 51 tane jüri önünde yargılanıyor ve idam kararı veriliyor, sonuçta da baldıran zehri ile öldürülüyor.
Ondan önce sevenleri, “seni hapishaneden kaçıralım” diyorlar. “Bu ahlâksızlıktır” diyor ve kabul etmiyor.
Uydur kaydır sözlere başvur, jüri seni affedebilir deseler de ahlak filozofu bunu da kabul etmiyor.
Hanımı seni haksız yere öldürecekler diyerek ağlıyor. Hanımına haklı olarak mı öldürselerdi diyor.
Tarihe geçen savunmasındada idam kararı veren jüriye şunları diyor:
“Ölümden korkmuyorum, çünkü ölümün çaresi var. Ölürsün kurtulursun.
Ama bilerek, ahlaksızca yanlış yapmanın çaresi yoktur.
Yaptığınız yanlış kıyamete kadar sizinle birlikte gelecektir.”
Bugün 2500 yıl geçmesine rağmen, Sokrates’in ismini bilmeyen yok.
Peki onu mahkum eden jüri heyetinin, o 51 kişinin isimlerini bilen var mı?
Yok! Sadece lanetle anılmaktadırlar.
Haklı olmak veya olmamak konusundaki tercihimiz de elbette haklı olmak olacaktır. Olmak veya olmamak deniyor ya biz bunu hayat mücadelesinde haklı olmak veya haklı olmamak, bu hayat sahnesinden hayatın hakkını vererek ayrılabilmek diye düzeltelim..
Sokrates’in sözüyle yazımızı bitirelim.
“Şu hayatı öyle bir yaşa ki kapanışta kendini alkışlayabilesin…”
Lokman ÖZKUL
Eğitimci-Yazar
lokmanozkul@gmail.com