Allah’ın kurmak istediği büyük bir medeniyetin, toplum hayatının ve dünyayı cennete çevirmesinin ‘diriliş’ derdindeki ‘varisleri’ olarak; mümbit coğrafyamızı dört bir taraftan kuşatan, bizim yokluğumuzu varlıklarının teminatı olarak gören İdris libasındaki İblisi kalabalık; savunduğumuz değerleri ve haykırmaya çalıştığımız kutsalları çepeçevre sarmış ve bu haykırışın gür sesini çıkarlarına dokunduğu için kısmaya, hatta güçleri yettiği noktada tümden susturmaya çalıştıkları bir fetret döneminden geçiyoruz.
Her türlü maddi imkâna ulaşılmasına rağmen iman edip diriltmeye ve yaşatmaya tabi olmamak; mesajları bildiği halde ne uğruna ve kimlerle mücadele ettiğini önemsememek; sadece güce ve güçlüye tapınmak; hakikati zimmetine alıp başkalarını batıl yolların yolcuları ilan etmek; idraksizlik ve ferasetsizliğin en belirgin alametleri olduğundan böylesi bir hengame içinde sadece haz ve menfaat tatmini için yaşayan, hak hukuk gözetmeyen, sorumluluklarını sadece göstermelik ibadetlerle yerine getirdiğini sananların kendilerini dindar hissetmelerinin zerrece önemi yoktur.
Zira inandığını sandığı değerler manzumesi ısrarla insanın “yaşadığı çağa olan borcunu” ayetler boyunca ilmek ilmek nakşetmektedir.
İnsanların doğruluktan ayrıldığı, hayali şeylerin arkasına düştüğü ve gerçeğin özü ile değil sadece kabuğu ile meşgul oldukları bu dönemde gaflete dalarak bu dünyaya ne için geldiğimizi, nereden geldiğimizi, buradan nereye gideceğimizi unutsak da kendimizi başkası zannetmekten, başkalarından ve başka şeylerden yeni kimlikler icat etmekten bir an evvel vazgeçmek,
Bu dünyaya ne için gönderilmiş olduğumuzu ve aslında gelmenin gitmenin ilk adımı olduğunu yeniden anımsamak;
Başka bir şey için değil sırf bizi göndereni razı etmeye geldiğimiz gerçeğini hafızamızın en kuytun köşelerinden çıkarmak;
Kişinin kendine şefkatinin kul oluşunun ama başkasına şefkatinin ise Rabbine kul oluşu olduğunu içselleştirmek;
Dilimizle ayan beyan her zaman ve mekânda aslında dile getirdiğimiz gerçekleri ahvalimize yansıtmak ve asıl olanın bilmek değil yapabilmek, söylemek değil yaşayabilmek olduğunu hayatımızın her karesine işlemek zorundayız.
Farkedebilme duasıyla...