Zaman hızlıca geçiyor, insanlar sevmeseler de adım adım ölüme doğru yol alıyor.
İnsanın yaşama dört elle sarılması istikameti sabit tutmayacak. Dümen istemeden kırılacak ölüme.
Rota belli: Son durak! Yani kara toprak!
Gözlerini kırpmadan ölüme koşanlar da, ayak diremeye çalışanlar da gün gelecek gözlerini kapayacaklar şu yalancı dünyada.
Çünkü her canlı ölümü mutlaka tadacak. Ölümü tadan kim ise, ölen kişi o olacak.
Değişmez iki hakikat vardır: Biri doğum, diğeri ölüm. Ömür bu ikisinin arasında geçen zaman dilimi değil mi?
Ölüm ayırır çoğu kere sevenleri. Bu ayrılıklar bazen acıdır, bazen de tatlıdır.
İnsan eğer bir mekândan ayrılıp başka bir yere taşınırken sevdiği kişilerin yanına gittiğini düşünürse, bu ayrılık onu acısıyla yakmaz, tam aksine sevindirir. Çünkü bu gerçekten bir ayrılık değil, bir vuslattır; yani kavuşmadır.
Dünya hayatı, aldatıcı metadan başka bir şey değildir.
Dünya hayatına aldanmamak, üzerinde yaşayan insanları ne pahasına olursa olsun aldatmamak gerekiyor. Başka türlü her iki cihanda saadeti yakalamak oldukça zor.
Dünyada sağlam bir inanca sahip olmalı, sevabı bol olan işler yapmalıdır insan.
O gün elbet gelecek.
İnsanoğlunun yaşam yolculuğu tahmin ettiğimiz o durakta son bulacak.
Son durakta geçen zaman ise çetin olacak.
Hesap vermek öyle kolay değil!
Hesap günü, yapılanların karşılığı tastamam insanlara verilecek. İyilik eden de, kötülük eden de karşılığını alacak.
Başkalarının acı hayatı üzerinden sevdiklerinizin kendilerine mutlu bir gelecek planı hazırlama gayreti üzüyor insanı.
Bu dünya kime kalmış ki onlara kalacak!
"Allah, eceli geldiğinde hiçbir kimseyi asla ertelemez. Allah bütün yaptıklarınızdan haberdardır." (Münafikun Sûresi, Ayet 11)
Ölüm bir gerçek ve her bir insan mutlaka bir gün bu imtihan dünyasından göçecektir.
Bunun gereği olarak insan, hayatını bu yönde devam ettirdiği takdirde ölüme olan inancını pekiştirmiş olacaktır.