Yasin Şen: Abazdağı'nda Fındık!

TAKİP ET

Abazdağı'nda eylül epey hüzünlüdür. Yaprakların velvelesi adamın içini titretir.

Abazdağı’nda eylül epey hüzünlüdür. Yaprakların velvelesi adamın içini titretir. Çünkü tabiattaki canlılığı emip duran sonbahar hakkıyla yaşanır. Ağaçlar vardır. Mevsimleri yaşayan ve gösteren onlardır. Ağaçlar bizi, dökülen yapraklarıyla hüzünlü bir tefekkürün kucağına bırakırlar.

Ağaç olmadan bir mevsimin derûnundaki esrar pek anlaşılamıyor. Onlar neyle geliyor ve nasıl gdiyor, bu bilinemiyor. İşte ağaçlardaki hayatiyetin ayrılığı yüzünden eylül biraz hüzünlüdür. Yaprakların o mat ve yer yer böceklerin yediği yeşili artık hazanın habercisidir. Güneş daha bir ölgün düşürür ışıklarını.

Ekim gelir. Yapraklar dökülmeye başlar. Her yer gazelden geçilmez olur. Bahçeye adımınızı attığınızda ayağınız yaprakların arasında kaybolur. Biraz sonra ıslak ve çürük yaprak kokuları dimağınıza dolmaya başlar. Fındık dalları ve ulu ağaçlar ekimin sonunda en azından yapraklarının yarısını toprağa katmış olurlar.

Kasım, ağaçların üzerindeki yeşil, kahverengi, sarı, kırmızı ve turuncudan müteşekkil rengarenk elbiseyi çekip alır. Ağaçlar mütevazi bir derviş edâsıyla ellerini duaya açmış gibi kalakalırlar. Ama yine de bu yapayalnız, ıssız coğrafyada müthiş bir hayatiyet olduğunu hissedersiniz. Suyu azalan dere biraz sessizce akar, rüzgar usul usul ağaçları okşar, dallar titrek titrek birbirine dokunur, bir hüzün yeli yüzünüze temas eder.

 Ardından aralık başlar.
Kışın soğuğu sadece ağaçları değil ormanları da titretir. İlk kar Abazdağı’na köyden çok önce yağar. Köyün tepelerinde “gırumsu gine” görünen beyaz, orada topuklara kadar yağmış kar şeklinde belirir. Toprak örtülür. Fındık dalları ve ormandaki diğer ağaçlar kar beyazına teslim olurlar. Ocak ve şubatta da devam eder bu. Fındık dalları kar birikintilerini taşıyamaz. Seksenlik ve çok çile çekmiş bir ninenin edasıyla yerlere kadar eğilir ve bazen de toprağa yapışırlar. Ağaçların uç kısımları secde etmiş gibi yere dokunur. Bazıları uzun süre böyle kalır, bazıları da kırılır.

Ocak ve şubat ayları Abazdağı’nda koyu bir yalnızlık ve bembeyaz bir örtü demektir. Bir vuslatı demlendiren o muhteşem uzletler gibidir bu yalnızlık. Hayran olunacak bir şeydir. Adamın içini coşturur.

Sonra mart ayı gelir. Hayat ürkek ürkek belirmeye başlar ölgün toprağın ve ağaçların üzerinde. Önce ağaçların ucundan patlayan tomurcuklar ile kendini gösterir. O minicik şey, içerisinde bir ressamın tuvalindeki bütün renkleri barındırır. Çok aziz, mübarek ve mütevazi bir şeydir bu. Abazdağı onu beklemektedir. Yerlerde tek tük çiçekler görülmeye başlamıştır: Karahindiba, ebegümeci, papatyalar, çileklerin çiçekleri vs. Ama elbette Abazdağı’nda bir mevsimi anlamak isterseniz fındık ağaçlarına bakarsınız. Bakışlarınızı oradan alır ormanlara; o gürgenlere, meşelere, kayınlara yöneltirsiniz. İçiniz bir hoş olur. Nisan yağmurlarını bekleyen toprak gibi ümit ve neşe içerisinde olursunuz. Ama tabiat, mart ayının doğurganlığından nasibini almada emsalsizdir. Bütün nasipler onda toplanır, birikir; ağaca, yaprağa, çiçeğe, insana, hayvana akseder. Bu müthiş bir şeydir.

Abazdağı’nda mart ayı bana çıplak ve ıslak bir hisle gelir. Hayat âdeta gökkubeden toprağa akar durur. Nisan ayı gelir. Yağmurlar çoğalır. Toprak ürperir; ağacın dalı titrer. Dağ bütün bir yaşam olur. Perde kalkar. Diriliş, uyanış yaşanır. Ölü ve diri bir arada duyulur. Toprak insanı çıldırtırcasına kokar. Patlayan tomurcuklar nisanda yaprağa durur. Kimi aceleyle, kimi yavaşça hayata uyanır.

Nisan ve mart tetikte olmamız gereken aylardır. Kar yağması hiç istenmez. Kar ve ayaz, bu aylarda toprakta beliren bir hayatiyetin zarar görmesi demektir. O sebeple ağaçlar da tedirgindir. Önce bir yoklarlar etrafı. Kışın hışmından emin olduktan sonra o gri dallardan nefis bir fındık yeşiliyle beraber âdetâ fışkırırlar. Ressam emsalsiz bir ustalıkla Abazdağı’nı boyar da boyar. Fındık dalları pek neşelidir. O minicik yapraklar adamı sevinçten sevince sürükler. Öylesine güzellerdir ki, insan onların büyümesini hiç istemez. Ama büyürler. Hep de pek çabuk…

Mayıs gelir, artık bu hayatiyet tutulamaz. Her yer yeşilin ilk mertebesiyle iyice tanışmış olur. Fındık bahçelerinde büyüyen otlar artık diz boyudur. Çilekler çıkar. Her yeri onların nefis kokusu istila eder. Durup durup toplamak ve bu güzelliğin hakkını vermek istercesine doya doya yemek istersiniz. Onları fındıkların dalları gölgeler. Yerde yaprakların kıpır kıpır oluşlarını izlersiniz. Fındıklar belirmeye başlar.
Haziran geldiğinde artık bahçeler yazı doyasıya yaşamaya başlamıştır. Tabiatın dolu dizgin hâkimiyeti göz ve gönül doyurur. Fındıklar da daha bir belirginleşmiştir. Yavaş yavaş o güzelim taneleri içten içe olgunlaşmaya durur. Önce beyaz, sonra da sâkince kahveringine akıp duran çok canlı ve seyyal bir renk cünbüşü yaşanır. O fıstık yeşilinin kucağında fındık taneleri nazenin bebekler gibi olgunlaşırlar.
Temmuz ve Ağustos, bahçelerde o nefis fındıkları toplamanın zamanıdır. Bazen bu toplama zamanı uzar gider. Yağmur ne kadar müsaade ederse fındık o kadar çabuk veya yavaş toplanır.

Abazdağı bu çalışma mevsiminde pek neşelenir. Her bahçeden sesler gelir. İnsanların konuşmaları, dağda yankılanan türküler, tiz bir şekilde boşluğu delip geçen ıslık sesleri, bir yerden bir yere çağırışlar, yemeğe ve çaya davetler buradaki hayatiyeti kemâle erdirir. Bütün bir senenin hüznü bu sevinçle fasıla vermektedir. Sanki Abazdağı eli yüzü kendine gelmeye başlamış nekahat dönemindeki hastalar gibidir.

Fındık biraz neşe, çokça telaş ve hep bir bitirmek hevesiyle toplanır. Toplama işi biten bahçeler çok uzaklardan belli olur. Zira yapraklar ters döner. Sanki çoktan teslim olmuşlar gibi…
Sonra dağın eteklerine doğru bir gürültü duyulur. Toplanan fındıklar çuvallarla yola indirilir. Ocaklara çarpa çarpa aşağıya inen çuvalların yola inerkenki tok sesleri hissedilir. Bazıları zaptedilemez, dereye kadar iner. Yuvarlanan taşlardan, azgın sel suları gibi üzerimize gelen fındık çuvallarından sakınmak gerekir.

Taşınan fındıklarla beraber nihayet burada zirveye erişen o hayatiyet de kaybolur. Çok gitmez, dağ yine o hüzünlü sessizliğine ve muhteşem yalnızlığına döner. Fındık mevsimi onun üzerinden bir sabah serinliği gibi geçmiş ve bitmiştir.
 

Abazdağı'na Kurulan Çadırlar - Yasin ŞEN

Yasin Şen: Abazdağı'ndaki Ev

Abazdağı'na Yolculuk - Yasin Şen

Yasin ŞEN : Abazdağı'nı Sevmek!

Abazdağı'nda İnsan: Yasin Şen yazdı!