Yasin Şen yazdı: Masal Devirleri!

TAKİP ET

Eğitimci-Yazar Yasin Şen köşesinde Masal Devirleri isimli yazısına yer verdi. İşte o yazı..

Masal, insana sunulmuş ilk tesellidir. Hayatın esrar perdesinden yükselen mânâlara hazırlıktır bir bakıma. İnsanın, varla yok arasına sığdırdığı mütevâzi bir mâcerâdır onlar. Masalla kurduğumuz âşinâlık, her geçen gün azalsa bile insanlığın onlara duyduğu ihtiyaç eksilmeden devam etmektedir. Başımızı koyduğumuz bir yastık kadar, hayâlimizi dinlendireceğimiz bir masal iklimi de gerek bizlere. 

Masal, zamanın bütünlüğünü duyurur bize. Parçalanamayan tek bir ânın sonsuzluğunu hissettirir. Bu yüzden hâtırası ezel kadar eski, ebed kadar yenidir onların. 

Masal demek biraz da gece demektir. Dikkatimizi içimize davet eden karanlık, masalın en çok sevdiği bir imkân oluverir böyle zamanlar. Onlar, karanlığa öylesine alışırlar ki, bir süre sonra kaderin ürperişlerini hissettirirler bize. Bundan olsa gerek dinlediğimiz her masal, gecenin karanlığıyla birleştiğinde kader gibi ağır, insanın kalbiyle buluştuğunda ise sonsuzluk gibi derindir. Bu yüzden kendini dinlediği masalın çağlayanına bırakmış insanın en âsûde, en vefâlı ve en samimî zamanı gecenin derinliğinden kopup gelen bu masal çağlarıdır. 

Varla yok arası bir dünyaya sığınıyoruz masalları dinleyince. Her şeyi hızlandırıyoruz muhayyilemizde. Her şey bir var bir yok oluyor. Nasıl oluyor bu? Bilmiyorum, oluyor işte. Varlığını iddia eden her şeyin bitişini yaşarken, insanoğlu ezelî olana hazırlık temrini yapıyor onlarla. Bu yüzden ezel ve ebed yolcusu insanın, kendi yolculuğunun farkına varışıdır her bir masal. Onlar aslında bizi bu yolculuğa hazırlıyor. 

Masal dünyâsında şehzade biziz, âşık da, sevgili de. Hayat, kendimizi bulma mücadelesi ise biz, bize kavuşmak için mücadele eden masal yolcularıyız. Dağların bile reddettiği bir emanete sâhip olmuşuz bir kere. Bir şehzadeden de ötede büyük bir zenginliğin, bir sultanın sahip olduğundan da fazla bir vâzifenin vârisiyiz. Bizi bize anlatttıkları için dinliyoruz masalları. Bir “hiç” yolculuğuna dönüşen maddeyle ağırlaşmış şu hayatımızı, bir “iç” yolculuğuna çağıran masal zamanıyla sakinleştiriyoruz. Bu yüzden onları dinlerken böylesine dinginleşiyor ve kelimelerin masal tadına böylesine teslim oluyoruz! 

Bu kadar âşinâ olmasalardı itiraz ettiğimiz bir şeyler bulunurdu onlarda. Bir masalın bitiminde sorulan sorular bile, bir itirazın değil bir teslimiyetin ifadesidir. Böylece rıza gösterdiğimiz nasipler gibi râzıyız masallardan. Soru sorsak da karşı çıkmayız onlara. Fakat haklarında konuşur, onları hayatımızın bir parçası hâline getiririz. Bunu isteriz yani. Onlar, hayâlimizin sonsuz iklîminde yaşadıkça hudutsuz yorumlarımızda besleriz masallarımızı. İnsanı, bir de onlardan öğreniriz. 

İşte bu yüzden diyorum ki, bir masal kıyısı aramamız lazım kendimize. Sâhiline kendimizi rahatça bırakabileceğimiz bir kıyı olmalı bu. Adımımızı atar atmaz onların hikmetli ve câzip dünyasına girebilmeliyiz. Derûnumuzu dinlemeli, dahası kendimizi dinlemeliyiz. Şehzadeler, padişahlar, devler, periler ve şu uçuşan böceklerin misafiri olmalıyız. Kendimizi hayal denizinin coşkun dalgalarından masal kıyılarına bırakmalıyız. Ne diyordu Şirazlı Şeyh Sâdî: Selamet kenardadır. 

Masalın haricine çıkmadan gerçeklerden bunalan kalbimize içirmeliyiz onları. Günlük hayatın çok üstünde yaşanan bu hakikati de duymalıyız. Eşya ve tabiat, kendisini tefsir ettiğimizde açıyor bize sırlarını. Masal kelimeleriyle yumuşayan eşyaya dokunmalı ve onların üzerindeki şu iğreti perdeyi kaldırmalıyız. Hep bir şeyler söylemek isteyen ketumluğuna inat, masallarla bir olup suskunluğuna ve donukluğuna bir son vermeli şu hayatın. Onları masal zamanına uyandırmalıyız. Kalbin seheri başlamalı masal kelimelerinde ve bu hiç bitmemeli. Yokluk bir yol olmalı bize, hayat da bir fâsıla... Kalbin hüznünden haberler toplamalıyız masallar devirlerinde. Artık durulmalı ve düşünmeliyiz değil mi? Ötelere açılmayan her pencere,  sırların sırrına erişmek istemeyen her şey çok yordu bizi. Biraz da masallarla beraber kendimize dönüp dinlenmeliyiz. 

Masallarla dinlenebilir miyiz? Hiç durulmayan şu zihnimizi masallar sakineleştirebilir mi bizim? Beyhûde yere çağlayıp duran kalpler, nâfile ümitlerin peşinde yorulan gönüller hakikaten dinginleşiyor mu onlarda? Bir denemek lâzım. Bu sorulara âşık her cevâbı, sadece böyle bulabiliriz. 

Bu soruların cevabına dâir bize ümit veren bir şeyler var: İnsan masalı sever, daha doğrusu masalını… Hep iyilerin kazanması, peşinde olduğumuz ebedî bir ümidi duyurur bize. Kırık dökük sevinçlerle dolu şu tedirgin yüreğimize iyi geliyor masallar. Kırık odalı bir konağın kırkıncı odasının kapısını açmamak, ama orayı hep merak etmek hoşumuza gidiyor. Bir kelimeyle değişen hayatları, bir dokunuşla bambaşka hâle bürünen insan tâlihini bu minyatürde izleyebilmek zihnimize, içine ezel sözleri yerleştirilmiş esrarlı bir mûsıkî gibi geliyor. Doludizgin oluyor hayallerimiz. Bu küçük âlemle mutmain olabilmeyi seviyoruz. 

Kelimelerin masal devirlerinden uyanmayı ve hayatın bu kırkıncı odasından çıkmayı hiç istemesek de bir zaman sonra her şey gibi onlar da sona eriyor. Fakat, bu bitişin bir başlangıç olduğunu bilir, hiç değilse hissederiz. Vazifesini tamamlayıp sessizliğe bürünen her bir masal, rüyâ ve hayâl dolu âlemimizin başlangıcıdır. Bir masal bitiyor, aslında kendi masalımız başlıyor demektir bu. Muradına erecek şehzadeler, nasihatını sunacak masal anaları, kendisiyle savaşacağımız devler, rengârenk elbiseleriyle etrafımızda uçuşan periler ve güzelliği uğruna âteş denizlerine gark olacağımız sevgililer çağırıyor bizi. Ne yapmalı peki? Bu çağrıya uymalı. Hayali mahmuzlayıp bir arpa boyu gittiğimiz bu uzunca yolu yürümeli.

yasin şen masal devirleri