Yasin Şen yazdı: Resim sevinci için

TAKİP ET

Eğitimci-Yazar Yasin Şen köşesinde Resim sevinci için isimli yazısına yer verdi. İşte o yazı...

O küçük yaşlarda Bob Ross’un Resim Sevinci’ni izleyeceğimiz vakitleri iple çekerdik. Ressamın tuvalindeki renkleri bir gün batımının esrarengizliğine, bir tabiatın engin sessizliğine, sularında ışıkların renk değiştirdiği bir dereye, göle veya bir akarsuya sessizce eğilen ağaçlara dönüştürüp bürümesi bizi cezbederdi. Belki Ross'un sayesinde giderek tabiatı konu alan yağlı boya tablolara büyük bir hayranlık beslemeye başlamıştık.

Ufukta gurup eden güneş, kırmızıdan yeşile türlü renklerle beliren ağaçlar, hemen arkada kararlı tonlarla yükselen dağlar, üzerinde ışığın cilveleştiği küçük bir göl veya akarsu... Teması pek değişmeyen fakat görüntüsü hep yenilenen bu resimler büyüleyici bir güzellikteydi... Bütün bunlar bizim için artık bir “resim sevinci” demekti. Bir ressam olmadık fakat resme hayranlığımız bu sayede hep devam etti, diyebilirim.

Kızıl bir gün batımı, bir akarsuya doğru eğilen bir ağaç, tabiata yayılan o ışık seli bana derhâl Bob Ross’un resimlerini hatırlatır olmuştu. Bununla birlikte artık gezip gördüğüm yerlerdeki güzelliklere dikkatim sayesinde giderek tabiata duyduğum hayranlık ve sevgi daha da çoğaldı, diyebilirim. Anladığım kadarıyla Resim Sevinci, o çağlarda içimizdeki temiz dünyayı tabiatın derinliği ve dinginliğiyle buluşturmuştu.

Ross'un büyük bir zevkle yaptığı resimler tabiata bir ressamın gözüyle bakmamızı sağladı git gide. Doğa benim için tuvalindeki renkler asla bitmeyen bir ressam idi artık. Hemen her gün bu ressamın sanatını izlemek ise hayranlık vericiydi. Bu sadece bir resim değil de; değişken, maviden yeşile, kahverengiye ve kızıla doğru akan, yer yer ağaçlarla bezenen, dağlarda daha koyu bir renge bürünen bir mânâ idi. Fakat bu renkler hiç yerinde durmuyordu. Anladım ki, Ross yaptığı resimlerle zihnimizin ve kalbimizin en derinlerine hep ilham aldığı doğanın sevgisini ve bilgeliğini işlemişti.

Biz de giderek tabiata onun gibi bakmaya, onun gibi hislenmeye başlamıştık. Ağaçlar, çiçekler, çalılıklar üzülmesin diye onların hemen yanına veya üzerine tatlı dokunuşlar yapan bu ressamın eserindeki görüntüler bence asla donuk ve tuvale hapsolmuş değildi. Onlar canlıydı. Bir resim böylesine canlı olabiliyorsa etrafımızdaki tabiat nasıldı acaba?

Böylece biz belki çok erken vakitlerde tabiat sevgisini gönlümüzde duymaya başlamıştık. Etrafımızdaki manzaralar en az Ross’un tablolarını besleyen Alaska’nın doğası kadar muhteşemdi. Her gün batımı kendinden kendine seyreden, güzelden güzele akıp duran bir mânâ idi bizim için... Görüntüler değişiyor, dağlar bir yeşerip bir morarıyor, akarsular bazen boz bulanık bazen durgun akıyor, ağaçlar mevsimine göre türlü elbiselere bürünüyordu.

Anladım ki, yok olmaktan ziyade her şey bir bir değişip dönüşüyor. Bu değişkenin bir değişmeyeni varsa o da dağlardı. Ross’un, dağlara olan tutkusu Alaska’da bir müddet yaşamasından mı ileri geliyordu yoksa onların manzarayı kendinde ve bir merkez etrafında toplayan özelliğinden mi kaynaklanıyordu? Bunu pek bilemiyorum fakat, Ross’un tablolarında o heybetli ve rengarenk dağlar, tuvalin üzerinde yeşeren ve kızaran bitkilerle ışığın adeta dans ettiği akarsu ve gölleri derinlikli bir şekilde bir araya getirmekteydi.

Bob Ross’un Resim Sevinci, acaba çocukluğumuzun bir parçası olduğu için mi zaman zaman şuurumuza yükselip bizleri o tatlı zamanlara götürüyor? Doğrusu buna da bir şey diyemiyorum. Yalnız, bize o demlerimizde büyük bir keyif yaşatan bu kıvırcık ve kabarık saçlı adamı derin bir sevinçle hatırlamadan edemiyorum.

yasin şen resim sevinci köşe yazısı