Yasin Şen yazdı: Kemalettin Tuğcu

TAKİP ET

Ortaokulda Türkçe öğretmenimin teşvîkiyle Kemalettin Tuğcu'nun hikâyelerini okumuştuk.

Onlardan epey zevk almış olacağım ki, elime geçen Tuğcu hikâyelerini ve çocuk romanlarını bir çırpıda okuyordum. Buna sadece okumak da denmezdi; bir bakıma, ben o hikâyeleri yaşıyordum. Meselâ bir Hacı Baba’yla dost oluyor, onun hafiften iç burkan, kanaatkâr, bir o kadar da samimî hayatını onunla birlikte yaşıyor, bazen bir çocuk olup kır, bayır, tepe demeden koşuyor, yaşamanın lezzetine varıyordum. Kendimi iyice kaptırmıştım bu hikâyelere. Romantik bir gerçekçilik benim bütün dünyamı kuşatmıştı sanki. Hikâyelerdeki kahramanlarla birlikte yaşıyor, çocuksu isteklerimle vak’aya müdahale ediyor, itiraz ediyor, seviniyor veya üzülüyordum. Hatta biraz komik denilebilecek küçük bir hâdise yaşamıştım bu yüzden: Tuğcu’nun kimbilir hangi hikâyesinde yetim bir çocuk ve ona miras kalmış, yıllarca işlenmemiş bir tarla anlatılıyordu. Kahraman büyüyüp de belli bir yaşa geldiğinde, ailesinden miras kalan tarlayı ekmeye başlıyor. Tarla yıllarca işlenmemiş olduğu için, alınan mahsul çok verimli oluyordu. Hatta köylüler bile “Biz de mi tarlalarımızı böyle dinlendirsek?” gibi bir şeyler söylüyordu. Aslında bu düşünce benim de kafama yatmıştı. Biz de mısır tarlamızı dinlendirebilir, böylece bahçemizden daha iyi ürün elde edebilirdik.

Mevzuyu anneme veya babama açmalıydım. Nitekim böyle pırlanta gibi bir fikir kaçırılmamalıydı. Fikrin de nazar-ı itibara alınacağına yüzde yüz emindim. Üstelik bu önerim, benim aile içerisinde biraz daha ciddiye alınmam konusunda epey faydalı olacak gibiydi.

Mevzuyu anneme açtım:

-Anne, biz de tarlamızı dinlendirelim mi?

Aldığım cevap, taptaze dimağımın, realitenin bambaşka bir şey olduğunu yeni idrâk etmesi açısından, benim için ne kadar çok şey ifade ediyordu:

-İşi ney? Dinlensin dâ orda!


Haklıydı annem; işi neydi tarlamızın!? Karadeniz’in cömert havasından her yıl payına düşen yağmuru hiç eksiksiz alıyordu. Sürülüyor, bağrına tohum serpiliyor, bakımı da yapılıyordu. Haklıydı annem, “İşi ney”di?

Fakat ben, K. Tuğcu’nun hikâyelerinden kalbime akan Anadolu sevgisini hiçbir zaman unutamadım. Okuduğum bir roman, hikâye veya şiirin muhakkak bu sevgiyi işlemesini derin bir hasret gibi yüreğimde hep duydum. Anadolu sevgiyle nakış nakış, desen desen, türkü türkü nasıl işlendiyse kelime kelime, cümle cümle de aynen öyle işlenmeli, hep güzellikleri söylenmeli, terennüm edilmeliydi.

kemalettin tuğcu yasin şen