Yasin ŞEN yazdı: Çatalpınar Yöresinden Halk İnanışları

TAKİP ET

Dr. Yasin ŞEN yazısında Ordu'nun Çatalpınar ilçesine bağlı Güney Mahallesi'nde ki halk inanışlarına yer verdi. İşte o yazı..

Bu yazıda Ordu’nun Çatalpınar ilçesine bağlı Güney Mahallesi’nde tarafımızdan derlenen halk inanışları konu edilmiştir. Köyde bu türden inanışları kadınların ve özellikle de yaşlı kadınların sürdürdüğünü, bu yazınının malzemesinin de büyük oranda onlardan derlendiğini söyleyebilirim.

Köyde rastlanan eski inanışlardan biri geceleyin sokağa çay ve benzeri şeylerin dökülmeyeceğine dair bir bilgidir. Dışarıya çöp atmak zaten hoş karşılanmaz fakat geceleri bu işi yapmak hiç hoş görülmez. Bir de akşam ezanı okunduktan sonra sokakta durmak çok muteber bir davranış olarak kabul edilmez.

Kadınların uzun zamanlar boyunca ısrarla devam ettirdiği uygulamalardan biri çocukları evliyaya götürmektir. Bir çocuk hastalandığında, ona eğer nazar değdiğine inanılıyorsa evliyaya götürülürdü. “Evliyaya götürmek”, “evliyaya gitmek” tabirleri köyde hâlen yaşar. Evliyanın kim olduğu belli değildir. Çatalpınar’da Belan Kabristanlığı’nda bulunan bir yatırdır bu. Bu evliyaya “nazar evliyası” da denir.

Evliyaya götürme işlemi şöyle icra edilir: Evliyaya giden kişi yanında azık götürür. Bunu mezarın üzerine bırakır. Ardından iki rekât namaz kılar. Ardından üç ihlâs okunur. Bunun ardından mezarın etrafı üç kere dönülür. Sonra hastaya mezardan alınan toprak, soğan gibi şeyler yedirilir. Buradan alınan toprak veya diğer azıklar evde bulunan inek gibi hayvanlara da yedirilir. Evliyadan dönerken geriye bakılmaz. Belan Mezarlığı’ndaki bu evliyadan Koyun Baba’ya varılır. Koyun Baba’ya gidilirken hiçbir yere sapılmaz ve sağa sola bakılmaz. Ayrıca abdestli gitmek gerekir. Kişi, evliyaya üçüncü gidişinde bir tavuk keser, bunu fakire fukaraya verir.

Buraya getirilen çocuklara bazen toprak yedirilir. Ayrıca mezarın üzerinde bir sürü elbise parçaları, bozuk paralar ve yiyecek artıkları bulunur. Bu durumun çok eski Türk inanışlarıyla bir ilgisi bulunduğu düşünülebilir. Köyün ahalisi zaman zaman Tevek denilen mıntıkadaki bir evliyaya da gidermiş. Koyun Baba’ya ise daha çok kadınlardan hasta olanlar ve huy tutanlar giderlermiş.

Çocuklarla ilgili inanış ve uygulamalardan bir diğeri “göstek kesmek” adı verilen bir işlemdir. Göstek veya Köstek, bilindiği gibi hayvanların ayağına bağlanan zincir veya ipe denir. Çocuklar yürümeye yeni başladıklarında genelde çok düşerler. Bunu engellemek için çocuğun ayağına ip bağlanır. Bu sembolik bir işlemdir. Bu ip elinin uğurlu ve çevik olduğuna inanılan biri tarafından kesilir. Halk arasında “gösteğini ben kestim” şeklindeki cümleler bu uygulamayı anlatır. Bu işi cuma günü camiden ilk çıkan kişi de yapabilir. Bu kişinin ardına bakmadan yürümesine dikkat edilir.

Köydeki inanışların geneli kadınların ve çocukların çevresinde gelişme göstermiştir. Çocuğun doğumundan ilk gençlik yıllarına kadar muhatap olduğu bu inanışlar ve uygulamalar eski köy hayatından izler taşıması adına önem arz eder. Mesela bunlardan biri meyvelerle ilgilidir. Bir meyve ağacının ilk meyvesi evdeki en büyük çocuğa yedirilir.

Çocuklarla ilgili inanışlardan biri de mum dökmekle ilgilidir. Bu işlem şöyle yapılır: Anne tavaya konulmuş mumu çocuğun kafasında tutar ve üç ihlâs okur. Sonra onu ateşe koyar. Mum ateşte eridikten sonra delikli bir demirden soğuk suyun içine dökülür. Bu işlem üç kere yapılır. Sonra mum üç parçaya ayrılır. Bu parçalardan biri büyük, diğerleri küçük ama eşit olmak zorundadır. Büyük mum parçası ceviz büyüklüğündeyken diğerleri fındık kadardır. Küçük olanlardan biri meyvesiz ağacın dibine, biri mısırın dibine gömülür. Büyük olanı ise banyo suyunun içine atılır. Mumun içine akıtıldığı su ise üç gün boyunca çocuğun vücuduna sürülür. Mum ateşte çatır çatır yanarsa veya suya döküldüğünde göz göz olursa çocukta nazar vardır, demektir.

Yine Ordu-Çatalpınar’da bulunan Belan Mezarlığı’nda büyük bir ağaç vardır. Bu ağacın üzerinde bulunan elbise parçaları ve yamalık türünden şeyler buraya bir dilek için gelen insanlar tarafından bırakılmaktadır.

Bu ağaçla ilgili bazı inanışlar da halk arasında hâlâ anlatılır. Bunlardan birine göre ağacı kesmek istemişler ama başaramamışlar. Hatta bu işi yapmak isteyenlere mezarlıkta kocaman bir yılan görünmüş. Dolayısıyla bu ağacın kesilemeyeceğine dair halk arasında yaygın bir inanış vardır.

Köylerde en çok rastlanan uygulamalardan birisi nazarın engellenmesiyle ilgilidir. Nazar boncuğu takmak bunun en bilinenidir. Köyde kendisine sıkça nazar değdiğine inanılan çocukların kulak arkasına kömür karası sürülmesi de bunlardan biridir.

Elde veya vücutta çıkan sivilce gibi hastalıklar için de köylere has bir tedavi yöntemi uygulanır. Bu işe “çevirme” tabir edilir. Çevirme işlemi incir dalıyla yapılır. Bu iş için birinden el almak gerekir. Köyde el alıp da bu işi yapan birçok kişi vardır.

Bazı hastalar için hamur dökümü de yapılırdı. Bu konuda yeterli bilgi bulamadım. Ancak dökülen hamurun yendiğini duydum.

Köylüler kendi getirdikleri veya gönderdikleri şeyleri pek yemezler. Misafirlik esnasında yiyecek, içecek cinsinden bir hediye getirildiğinde misafire bu ikram edilmez. Evde her ne varsa o ikram edilir. Kendi getirdiğini yiyen bir misafir genelde “Bunu sana ben getirdim. Getirdiğim şeyi yersem beni köpek ısırır.” şeklinde bir tepki verir.

Köyde en ilginç inanışlardan biri yılanlarla ilgilidir. Buna göre ağaçlara veya yüksekçe bir yere yılan ölüsü asıldığında çok yağmur yağacağına inanılır.

Köyde dikkat çeken inanışlardan biri de ayvaların bol meyve verdiğinde kışın çetin geçeceğine inanılmasıdır.

Söz arasında kastedilen kişiden başka birinin ismi geçerse ismi zikredilen kişi için “Filan beni söylüyor” denir. Eğer birinin kulağı kızarmışsa birilerinin o kişinin aleyhinde konuştuğu düşünülür. Yine birisi çok hıçkırırsa bir başkasının o kişinin aleyhinde konuştuğuna inanılır.

Çatalpınar yöresinde “çalınmak” diye bir tabir vardır. Bu tabir tenha, ıssız ve karanlık yerlerde perilerin tasallutuna maruz kalanlar için kullanılır. Çalınma hâline “çalukluk” denir. Özellikle yeni evlenenlerle yeni doğan bebeklerin dışarıda çok kalmalarına iyi gözle bakılmaz. Eğer ille de dışarı çıkılacaksa o kişilerin yanına ekmek verilir. Ekmeğin “çalukluk”un önüne geçeceğine inanılır. Eğer kişi çalınmışsa çalındığı yere ekşi pekmez döker. Bunun da çalınmanın önüne geçeceğine inanılırdı.

Köyde hamilelerle ilgili inanışlar çok yaygındır. Mesela hamile kadın yerde mıh bulursa çocuğun erkek, boncuk bulursa kız olacağına inanılır. Yine eşiğe ve süpürgeye oturanın kızının çok olacağına inanılır. Yine çocuğun cinsiyetini belirlemek üzere hamile kadın dışarı çıkarılır. İki yer minderinin altına makas ve bıçak bırakılır. Hamile kadın gelir. Altında bıçak olan mindere oturursa bebeği erkek, makas olan mindere oturursa bebeği kız olacaktır.

Çocuk doğduktan sonra da bir dizi inanış ve uygulamayla karşılaşmak mümkündür. Mesela çocuğun dişini ilk gören dişleri bakır gibi olsun diye aileye bakır verir. Yeni doğan bir çocuğun göbeği namazlı abdestli olsun diye cami yanına bırakılır. Bebeklerin baş yastığının altına bıçak bırakılır. Boş beşiği salladığımızda bebeğin karnının ağrıyacağına inanılır.

Çocuklarına verilen isimlerin de kendine has bazı uygulamaları ve köy halkının bunlar etrafında gelişen inanışları vardı. Köyde çocuklara isimleri genelde ailenin büyüğü verir. İsim konusundaki uygulamalardan birisi şöyleydi: Bebeğe üç isim verilir. Bu üç ismi temsil eden üç iplik bir pırasaya bağlanır. Bağlanan iplerden hangisi uzun olursa veya bu iplerden hangisi ortada kalırsa ipin temsil ettiği isim çocuğa verilir.

Bir halk inanışı da kurbanla ilgilidir. Bu çevrede ilk kurban olarak genelde bir koç kesilir. Bu husus bir inanışa yaslanmaktadır. İnanışa göre kesilen koç mahşer günü sahibini sırtında taşıyacak ve onu zor durumda kalmaktan kurtaracaktır. Bir diğer inanış ise içi boşaltılmış yumurta kabukları tarladaki ürünlerin mesela pancarın yanındaki dikili çubuklara takılır. Bunun nazarı önleyeceğine inanılmaktadır. Yine yörede göçmen kuşların erken gelmesi kışın uzun ve çetin geçeceğine yorulmaktadır.

Köyde tatlı su balıkçılığı önemli denebilecek bir yere sahiptir. Bu yüzden balıkçılık etrafında gelişen inanışlar da vardır. Balıklarla ilgili bir atasözü şöyledir. “Balık demiş ki, ‘Etimi yiyen doymasın, beni avlayan onmasın.” Bundan mülhem bazı kimseler avcılığın ve balık avının çok da hayır getirmeyeceğine inanır. Yine inanışa göre balık üç bin tane yumurta bırakırmış. Bunların bini sele gidermiş. Bini de avcılar içinmiş. Bini ise balık neslinin devamı içinmiş.

Ordu Çatalpınar’a bağlı Güney Mahallesi’nde tespit edilen diğer halk inanışlarının bazıları şöyledir:

Önünde saçı ters biten ve arkaya doğru dönen çocuğun haylaz olacağına inanılması; üzerinden atlanılan kişinin boyunun uzamayacağına inanılması ve bu yüzden geri atlanması; bayram gecesi yıkananların boyunun bir arpa boyu uzayacağının inanılması; evdeki çekirgenin bereket getireceğine inanılması ve hayvana dokunulmaması; su içen kişiye müdahale edilmemesi ve su içene yılanın  dahi dokunmadığının söylenmesi; insanın üzerinde bir şey dikilmesinin hoş görülmemesi; bir taneye dahi çok önem verilmesi ve bir hayır yapılacaksa yere düşen tanenin derhal yerden alınması ve “Bereketin neyde olacağı belli olmaz.” denilmesi, yaprakların döküldüğü ve açtığı bahar aylarında ölümün çok fazla olduğuna inanılması, evin kedisi ayağını yukarı kaldırınca misafir geleceğine inanılması...

Yörede evde uğursuzluk olmasın diye bardak kırılır. Yine aynanın kırılması iyi görülür. Oyunda ağlayanın başının kel olacağına inanılır. İnsanlar beladan kurtulmak için saç ayağından geçerler veya evliyaya gidip toprak yerler. Başına bir sürü uğursuzluk gelen kişi denize gidip yedi dalgadan atlar ve o kimseler “Derdim belam denize!” diye bağırırlar.

Çatalpınar-Güney Mahallesi’nde buna benzer daha birçok inanış unsuru saymak mümkündür. Fakat biz burada en dikkat çekenleri sıralamaya çalıştık. Bunların içerisinde unutulanlar ve artık bir daha hatırlanmayacak olanlar da mevcuttur.