Sana senden sefer eyle - Yasin Şen

TAKİP ET

Yolculuk içimizdeki arayışı teskin etmek için iyi bir vesiledir. Hep aramakta olan, daima yeni şeylerin peşinde koşan ruhun; eşyaya, insana ve hayata dair yeni tecrübelerle sükûn bulmasıdır.

Etrafın zihnimizde ve kalbimizde uyandırdığı rengârenk tesirlerle aradığı huzurun peşinde yorulan insan talihinin bir süreliğine dinlenmesidir. Bu sebepten bazen yola çıkmak gerekir. 

İnsan denilen bu aceleci varlık, bir kararda durmayı istemiyor. Daima yeni şeyler görmek ve yaşamak iştiyakı insanı kendine davet ediyor. Kader dediğimiz o sonsuz meçhul bizi kendine çağırıyor. Bu davete uyduğumuz zaman sakinleşiyor ve rahatlıyoruz. Uymadığımızda pek muhtemelen sıkılıyor ve huzursuz oluyoruz. Hep aynı şeylerle meşgul olmak yoruyor olmalı bizi. Dahası ezelî bir yenilik peşindeki kalbimizi eşyadan ve hayattan usandırıyor olmalı. Aradığımız ebedî mânâ, ancak bir yolculuğun yahut kalbe ezel çeşnili bir huzur bahşeden ibadetlerin hazzıyla sakinleşiyor. 

İçimizdeki sonsuz arzular ve tecellilerin en güzelini aramak yüzünden seyahat, kalbimizdeki fırtınaların dinmesi, eşya ve gönlün arasında akdedilmiş bir anlaşmanın hüküm sürmesidir. Aradığımız sonsuz yeniliği ilk defa gördüğümüz, dokunduğumuz ve birlikte olduğumuz şeylerin efsunuyla oyalamaktır. Yaşadığımız anı ebediyet neşvesi taşıyan oluşlarla yani eşya, mekân ve insanın beraberliğiyle bir anlığına olsun doldurabilmektir. Yolculuk işte bu yüzden sular misali derinden derine akıp duran şu ömrümüzü, hareketlerimizle ve gönülden yükselen arzuların eşliğinde gayesine belki bir adım daha yaklaştırmaktır. 

Yolculuk sadece mekândan mekâna mıdır? Elbette değil. Mekâna akseden arzuları gönlümüzün aynasında izleyebilmek, bizi bitmez tükenmez mânevî çırpınışlara gark eden tecrübeleri anlayabilmek içimizde başlayan bir yolculuğun ta kendisidir. 

Bana kalırsa yola çıkışların en güzeli işte bu kendimizden kendimize olanıdır. Bizi halden hale sürükleyen, bin bir oluşun heyecanıyla buluşturan, dur durak bilmeden akıp giden ömrün garip serüvenleriyle karşılaştıran bu iç yolculuğudur. Aradığımız kemâlin ve güzelliğin en ebedîsini bu yolculuğun nihayetinde bulmamız bence daha mümkündür. 

Hayat, nereden bakılırsa bakılsın nihayet insanın merâkını kamçılayan bir yolculuktur. Aramaktayız. Hem de hiç durmadan… Uyurken, konuşurken, yürürken de bitmez bu yolculuk. Bir nihayete ermez kolay kolay. Bütün uzuvlarımızla ve sahip olduklarımızla düşeriz yollara. Can cananı aramaktadır. Kalp sevgilisini… Zihin bilgilerin en yücesini bulmayı dilemektedir. Kaderimiz, o nihayetsiz iradeye erişebilmek için yaşamaktadır. 

Böyle düşündüğümde hareketlerimizin içimizden dışımıza akseden arzuların bir yorumu olduğunu hissediyorum. Bana öyle geliyor ki, fiillerimizin aslı içimizdedir. Yolculuk da böyledir. Onun aslı gönülde olandır.  Mevlânâ’nın “Canın seyri mekândan hariçtir. Cisim de yolculuğu ondan öğrenmiştir.” sözleri bizi bize davet eden yolculukların özünü haber veriyor olmalı. 

Bir iç yolculuğu neden böylesine heyecanlı ve ümitler yüklüdür? Dışımızdaki oluşu içimize aksettirebilmek neden güzeldir? İnsan bu yolculuğa niçin tutkundur? 

İşte kelimelerin en güzel manaları yüklenmede müthiş bir acziyet yaşadığı talihsiz bir yerdir burası. Anlamak ve anlatmak zordur kalbin bazı arzularını. Hele kendinde deveran eden bir yolculuğu dile getirmek pek kolay değildir. Fakat yine de anlatmayı denemeli insan. Ola ki, bu iç yolculuğunun neşvesini duyuran birkaç kelimeye ve cümleye tesadüf eder. 

İnsan sonsuz bir âlemdir. Hakkında en çok konuşulan, en fazla şey uydurulan bu varlık en zor kendini tanımaktadır. İnsanı tanımak henüz bitmemiştir. Onun kendini bilmesi bugün belki bütün zamanlarda olduğundan daha zordur. Belki de kendini bilmesi ve anlaması engellenmektedir. İçindeki yolculuğa müsaade etmemektedir birçok şey. 

Hâlbuki gönlünde, kalbinin ve zihninin iştirak edeceği bir arayışı damıtan insan, bilginin en yücelerine, huzurun en derinlerine ulaşacak bir güce sahip olabilir. Bunun için bir iç yolculuğu yaşaması gerek onun. Kendini bilmesi gerek. Haddini, sınırını, imkânlarını bilmesi lâzım insanın. 

Peki, insan neyi beklemektedir? Bana kalırsa insan gafleti yaşamaktadır. Kendini bir iç yolculuğuna davet eden sesleri duymalı, bu imkânı kendinde hazırlamalıdır. Bir iç yolculuğuna çıkabilmelidir insan. O, bunu yapabilir. Ne diyordu Niyâzî-i Mısrî, “Sana senden sefer eyle!” 

İşte yolculuk bizdeki bekleyene karşı vefalı oluştur. İster bedenimizle olsun ister kalbimizle… Gönülden olduktan sonra her yola çıkış güzeldir. Kendimizden kendimizedir. Dıştan içe, çaresizlikten çareye, ölümden hayata, kargaşadan sükûnadır. 

Yola çıkmak, yola koyulmak, yollara düşmek gibi ifadelerde zenginliğini ve demini bulan bir âlem saklıdır bizde. Dışımızdaki hareketliliği içimize aksettirebilme imkânı bulunmaktadır elimizde. Bin bir yalanla bunalan gönlümüzün kendi iç âleminde sükûn bulması ve dinlenebilmesi gibi bir imkân vardır yani. Bunun adı yolculuktur, yola çıkmaktır. Bir arayıştır bu. Herhalde arayışların en güzeli ve en mukaddesidir. Çünkü bunun hâsılı can içinde saklı olanı bulmaktır. Eğer nasibimizde varsa tabii. Aksi, yoldan çıkmaktır bunun. Maksattan uzaklaşmaktır. 

Yol uzun, zaman dar, kaderse aceleci… Bu tercihi gönülden yana, kalpten yana göstermemiz bize neyi kaybettirir! Acilen kendine dönmeli insan. İçine dönmeli. Yalanın bağlarından kopmalı. Bu mübarek yolculuğa çıkmalı ve kendini tanımalı.
 

Her bahar yapraklarını devşiren ağaç - Yasin Şen