Muhammed Rıdvan SADIKOĞLU - HESAP İÇİN AĞARSIN EBEDİ SABAHLAR...

TAKİP ET

Adam tüm içtenliğiyle gözlerini yumdu, Fatiha'sını okudu, adamın elindeki biletlere üfledi ve Milli Piyango biletini çekti.

Adam tüm içtenliğiyle gözlerini yumdu, Fatiha’sını okudu, adamın elindeki biletlere üfledi ve Milli Piyango biletini çekti.

 

Allah’ım” dedi “bana para çıksın, kocaman camiler, okullar, çeşmeler yaptıracağım.”

 

Bunun huzuruyla tuttu evinin yolunu. O kadar samimi idi ki duasında para çıkmış olsaydı camiler yaptıracak, okullar yaptıracaktı.

 

Ve devlet eliyle oynatılan bu kumardan, iddiasından lotosuna kadar elde edilen gelirin yüzde bilmem kaçı aktarıldı, camiler yapıldı insanlar ibadet etsin diye.

 

Fuhuştan elde edilen vergilerle okullar yapıldı çocuklar eğitim görsün diye.

 

Sonra oturduk dövündük, biz niye bu haldeyiz diye.

 

Evet!

 

Yüzde 98’i İslam İddiasında olduğu ve "kumar" olduğu bilindiği halde ülkede 40 milyon adet piyango bileti satılıyor. Çocukları çıkarın nerdeyse kişi başına bir bilet düşüyor.

 

Kapitalizmin istediği "umut bezirganlığı" buna eyvallah!

 

Ya bu sistemin 'devlet eliyle' işletilmesi?

Bu kumardan, fuhuştan alınan vergilerle yapılan okullar?

Ödenen maaşlar?

Toplumda biten "insani ve vicdani" kavramlar?

Buhar olup uçan teslimiyet ve huşu?

 

Kulaklarımda ise Nisa 136; "Ey İman edenler, İman edin!"

 

BİR COĞRAFYA DÜŞÜNÜN Kİ...

 

Bu coğrafyanın 98 gibi ezici bir çoğunluğu İslam iddiasında yani “Müslümanım” diyor ve Müslüman olmak için “kelime-i şehadet” kavramını yeterli görüyor!

 

Yani rakamlarla konuşursak güncel olarak 82 milyon nüfusu olan bu coğrafyada 80 milyonluk bir kesim “İslam” iddiasında.

 

Ama ne ilginçtir ki;

 

- İman ettiğini iddia ettiği kitabı sadece 8 lik bir kesim okumuş o da 1 kez. (Diyanet 2014 araştırması). Yani 6,56 milyon kişi Kur’an meali okumuş. Gerisi sadece “duymuş” ve iman etmiş (!)

 

2014 yılında yani beş yıl önce bu tespiti yapan Diyanet Kurumu’nun elindeki bütçeye istinaden geçen zaman içinde bu oranı arttırmak için bir çabası olmuş mu? HAYIR!

 

- 98 lik kesim Kur’an meali okuyan ve içindeki hükümlerin farkına varan 8 lik kesime selefi, vahhabi, kafir, münkir olarak bakıyor. Çünkü içinde bulunduğu ve kanıksadığı “kültür” böyle davranmasını öğütlüyor.

 

- 2015 verilerine göre bu coğrafyada 31,8 milyonluk ezici bir kesim herhangi bir tarikat, cemaat veya islami oluşuma üye veya bunların herhangi bir koluna tabi durumda. Bu yüksek rakamın çok büyük bir çoğunluğu bağlı bulunduğu İslami Oluşumun başındaki şahsı Mehdi (!) olarak görüyor ve mutlak şefaatine (!) inanıyor.

 

- Kur’an mealiyle tanışan 8 lik kesimin (aynı araştırmaya göre) 2,4 lük bir kesimi farklı bir meal okuma imkanını elde etmiş. Yani tabir-i caizse yaklaşık 2 milyon kişi iki veya daha fazla meal okuma şansı elde etmiş.

 

- Toplumun neredeyse tamamı namaz, hac, oruç, zekât gibi Kur’an-ı Kerim’in “nüsuk (ritüel)” olarak adlandırdığı ibadetleri yerine getirmekle ahiretini garantilediği kanaatinde.

 

Yine bu kesimin kanaatine göre Kur’an sadece mezarlıklarda okunması gereken bir kitap olsa gerek ki son dönemlerde özellikle perşembe günleri ikindi namazından sonra Belediyeler büyük bir hizmet vererek mezarlıklarda hazırladıkları sistemle ölülere canlı yayın (!) yapıyor.

 

- Başta Diyanet olmak üzere ortalama 32 milyonluk İslami Oluşumun en geniş halkasını temsil eden topluluğun gündeminde hak, hukuk, adalet, zulüm, mazlum, mümin, münafık kavramları neredeyse hiç yok.

 

- Bu büyük kalabalığın hemen hiçbiri kendi grup, cemaat ve tarikatından olmayanı münkir sayıyor hatta arkasında namaz dahi kılmıyor! Ama aynı Allah’a, peygambere ve kitaba inanıyor (!)

 

- Ülkede 6 milyon insan açlık sınırında yaşarken ve 13 milyon aile asgari ücretle geçinirken bu oluşumların toplam serveti ülkenin bütçesinin neredeyse 10 katına eşit (!)

 

- Kendini “muvahhid” olarak lanse eden 0,96 lık bir kesim var. Yani yaklaşık 1 milyon kişi. Bunlar da birbirini tekfir etmekle programlanmış. Eleştirmek haddinize mi anında yiyorsunuz küfrü ve hakareti. Ayet mi sunuyorsunuz delil olarak o bile çürütülme çabası içinde. Çünkü haklı çıkmalı (!) Hakk yerde kalsa ne olacak ki!

 

- Ve alın bu tabloyu 1,83 milyarlık 63 ülkeden müteşekkil, dünya nüfusunun 23 üne götürün! Durum farklı mı?

 

Yazık ki hayır!

Hatta denilebilir ki şu anda en iyi durumda olan yine Türkiye…

 

Başınızı ellerinizin arasına alın ve düşünün;

 

Sayfalar yazabileceğimiz bu tablo ciddi bir eleştiriyi hak etmiyor mu?

Bu eleştiriler tekfir sebebi mi olmalı yoksa birleşme sebebi mi?

 

Dünya nüfusunun sadece 6 sına sahip Amerika, bu dünyanın servetinin yarısını elde tutuyorken New York'taki gökdelenlerin sadece bir tanesinin yıllık işlem hacmi İstanbul Menkul Kıymetler Borsası'nı solluyor!

 

Bu kadar mı?

Tabi ki hayır!

 

8 kişinin mal varlığı dünyanın tüm insanlarının yarısının mal varlığına eşit...

 

Yahu Allah aşkına!

 

İman ettiğimiz din kölelerin, yoksulların, düşkünlerin, borçluların, itilmişlerin çığlığı olarak çıkmamış mıydı? Allah'ın bir öksüzün, bir yetimin vicdanından son haykırışı değil miydi?

 

Bakın ne diyor bu son haykırış;

 

“Lât ve Uzza’yı ve diğer üçüncüsü Menat’ı gördünüz mü?”(Necm;19-20)

 

Lât: Otorite…

Uzza: Güç…

Menat: Para…

 

Ayeti yaşayan yorumu ile yeniden okuyalım:

 

“Otorite, güç ve üçüncüleri ise para…"

 

"Bunlar sizin ve atalarınızın taktığı bir takım isimlerden başka bir şey değildir… Onlar gerçekte zanna ve nefislerinin isteklerine/arzularına tabi oluyorlar…” (Necm;23)

 

Nefislerinin istek ve arzuları otorite, güç ve para arzuluyor. Bunlara ulaşmak için, üçüne de prestij ediyorlar ve gözleri başka bir şey görmüyor, put gibi tapınç nesnesi haline getiriyorlar… Otoriteyi, gücü ve parayı kendilerinde toplamak/biriktirmek istiyorlar. Bunları elde etmek için girmedikleri kılık, atmadıkları takla kalmıyor. Bunlar için savaşıyor, vuruşuyor, kan döküp fesat çıkarıyorlar…

 

Otorite: Devlet, saltanat, taht, lider, ecdad, egemenlik, sınır, ulus…

Güç: Silah, petrol, toprak, nüfus, nüfuz…

Para: Sermaye, banka, altın, gümüş, dolar, euro…

 

Yeryüzünde kan döküp fesat çıkarmak bunlar için olmuyor mu?

 

Yaşadığımız çağa dikkat ediniz…

 

Otorite sevdasından emperyalizm doğmuş.

Güç tapıncından faşizm doğmuş.

Para hırsından kapitalizm doğmuş.

 

İnsanlığın ezelî ve ebedî sorunu bu üçü;

Lât (otorite), Uzza (güç/kuvvet) ve Menat (para) başka bir şey değil.

 

Ne diyor Kur’an bu üçüne karşı?

 

1.Allah’tan başka otorite yoktur (La ilahe illallah)

2.Güç ve kuvvet yalnızca Allah’a aittir (La havle ve la kuvvete illa billah)

3.Mülk Allah’ındır (Lehu’l-Mülk).

 

Şimdi anlaşıldı mı bunların “ismi” neden veriliyor Kur’an’da.

 

Çünkü bunlar insanlıkta ölmeyen “isim”ler.

Yok olup gitmiş taşlar, tahtalar değil.

Bunlar yaşayan putlar: Lât, Uzza, Menat…

 

Bu üçlüye karşı ahvalimize bakalım;

 

☑️ Yeryüzünde 1,5 milyar insan aç sabahlıyor… ❗️

 

☑️ Afrika’da açlığın bitirilmesi için 40 milyar dolar gerekirken, dünyanın en zengin adamı 76 milyar dolar biriktirmiş durumda…❗️

 

☑️ 50 Arap zengini 250 milyar dolar biriktirmişken, Tunus diktatörü tonlarca altınla kaçmışken, Mısır diktatörü 66 milyar dolar yığmışken, 1,5 milyar insan mezar evlerde yaşıyor… ❗️

 

☑️ Suudi Arabistan'ın 3 saat ötesindeki Sudan'da insanlar açlıktan ölüyor❗️

 

☑️ Türkiye’de geçen yıl 43 olan dolar milyarderi bu yıl 57 olmuş❗️

 

☑️ Ortadoğu’da en zengin dolar milyarderinin Türkiye’de olduğu ortaya çıkmışken, 5,5 milyon insan asgari ücretle çalışıyor; 41 milyon kişi kredi kartı kölesi haline gelmiş ve 13 milyon yoksul var ❗️

 

☑️ Bilgi, iktidar ve servet, bir avuç “kavmin zenginlikten şımarmış ileri gelenlerinin” (mele-i mütref) elinde bir tahakküm ve hegemonya aracı halinde dolanıp duruyor❗️

 

☑️ Para, altın ve gümüş tanrısı (mamon) yeryüzü egemenliğini ilan etmiş durumda❗️

 

☑️ İlahı para, putu mülkiyet olan kapitalizm dünya dini haline gelmiş durumda❗️

 

☑️ Para büyücüleri (bankalar) efendi, halk köle sürüsü haline gelmiş durumda❗️

 

Bu “ürkütücü” tabloya rağmen “ne olacak” diye soranlara ise “ölüm” eşitlenme makamı diyor ve tefekkür soframı birkaç tık daha genişleterek devam ediyorum;

 

✔️ Münafık kavramını duyunca sağa sola bakınan ve parmağıyla karşısındakini işaret edenler❗️

 

✔️ “Ayet bizden bahsetmiyor” diye arkalarına bakanlar ❗️

 

✔️ Yoksulla, düşkünle aynı mahallede olmamak için semt değiştirenler ❗️

 

✔️ “V.I.P umre ziyareti… Kâbe ayağınızın altında!” diye küstahça ilanlar verenler ❗️

 

✔️ Kredi kartına 12 ay taksitle (!) Umre ziyareti yapanlar ❗️

 

✔️ Yanı başından komşusu aç, akrabası sefil iken her yıl “özlüyorum” bahanesi ile umre yapanlar, bilmem kaçıncı defa hacca gidenler❗️

 

✔️ Eşitlik ritüelinden (tavaf) çıkar çıkmaz Mekke’deki kral dairelerinde konaklayanlar❗️

 

✔️ Hemen yanı başında 2 saatlik mesafedeki Sudan açlıktan ölürken Kabe’ye (Velid bin Muğire gibi) 120 kilo altın işlemeli örtü asanlar ❗️

 

✔️ Villalara, saray yavrusu evlere taşınıp kendilerine halktan ayrı muamele (sahife) isteyenler❗️

 

✔️ Yanında 20 yıldır çalışan işçisi hala kirada otururken kendisi katlar, yatlar, apartmanlar sahibi olanlar❗️

 

✔️ Asgari ücretin kaç lira olduğunu bile bilmeyen “Allah’ın velileri"❗️

 

✔️ Kur’an bilgisine sahip olmayı zenginleşme, sınıflaşma, hiyerarşi ve hegemonya aracı haline getirerek “din mesleği” icra edenler❗️

 

✔️ Halkla aynı şeye muhatap olmayı, onların oturduğu yerde oturmayı, onların yediğini yemeyi, giydiğini giymeyi kibirlerine yediremeyenler❗️

 

✔️ Hz.Nuh’a dedikleri gibi “ekâbirân” (büyükler/zenginler) “erâzil” (ayak takımı/yoksullar) ile aynı yerde olamaz, onları yanından kov diyenler ❗

 

✔️ TV’lerde 1 saat tadil-i erkan (abdest ve namazın kuralları) anlatıp mazmaza (suyu ağızda çalkalama), istinşak (burna su verme) anlatılarıyla, aynlar ğaynlar patlatanlar:

 

✔️ “Vay o namaz kılanların haline” ayetine nasıl muhatap olmayacağımızı anlatırken tek kelime “yetimi koruma” ve “yoksulu doyurmaya teşvik”ten bahsetmeksizin, dilimizin yanını azı dişlerimize bastırıp yayarak nasıl “azîîîm” çıkaracağımızı kameranın zoomlamasıyla ağzını aça aça göstererek Mâun suresi tefsiri yaptığını sananlar❗️

 

✔️ Kur’an’ın “ıcığını cıcığını” çıkardığı yani tartışılmadık hiçbir konusunu bırakmadığı halde iş “mülk” ve “infak” konularına gelince “gözleriyle devirecek gibi bakanlar” ❗️

 

✔️ Kadınlara dokununca bozulan abdesti yetim hakkına dokununca bozulmayanlar ❗️

 

✔️ Rabbin kelamı ile uğraşmak kendisine imtiyaz, kariyer, rütbe, titr, makam, mal, para, iktidar, hiyerarşi, cemaat, vakıf getirdiği halde bir türlü halka dönme;onların sorunlarını dillendirme, sokaktaki yangını görme, kum tepelerinden inip kumlara karışma, paylaşma, bölüşme, kardeşlik, sevgi ve merhamet getirmeyenler…❗️

 

✔️ Ruhsuz, huşusuz ve heyecansız kuru kuruya yatıp kalkanlar ❗️

 

✔️ “Allah’ın seçkin kulu” kasınmasıyla korunaklı evlerde oturanlar, korumalarla dolaşanlar, ellerini öptürenler, eteklerini yalatanlar, cahil ve fakat samimi dindarları kendilerine kıyam, kıraat, ruku, secde ettirenler❗️

 

✔️ Kur'an-ı Kerim'de 252 yerde geçen HAK kavramından, 15 yerde geçen "zulüm" kavramından, 15 yerde geçen "adalet" kavramından, Kur'an-ı Kerim'in nerdeyse üçte birini kaplayan "infak" kavramından, 23 yerde geçen "yetim" kavramından, söz etmeyenler ❗️

 

✔️ İbadet denilince hepsi birbirine karıştırılarak, namaz, oruç, abdest, cami, günah çıkartmak, yağmur duasına çıkmayı anlatan ama hak, hukuk, adalet, işgaller, zulümler, tecavüzler, yoksulluk, yolsuzluk, sokak çocukları, özürlüler, açlar, susuzlar, giderek artan boşanmalar, dağılan aileler, işsizler, zam, zulüm, işkence, plansız şehirleşme, trafik, gecekondu, sanat, edebiyat, şiir, felsefe, müzik, sinema, tarih, tabiat, uygarlıktan zerre kadar kelam etmeyenler ❗

 

✔️ İslam “gönül kazanma” diniyken “haşlama ve dışlama” dinine dönüştürenler ❗️

 

✔️ Sabahtan akşama kadar ayet ve hadis paylaştığı halde bundan zerrece nasiplenmeyenler...❗️

 

✔️ İnsanlar, konular hakkında zerrece fikir sahibi olmadan zikir sahibi olarak gıybetin, dedikodunun, iftiranın dibine vuranlar...❗️

 

✔️ Küçücük bir sivrisinek o minnacık cüssesiyle sabaha kadar yılmadan usanmadan mücadele edip canından bezdirdiği halde şu saydıklarımın karşısında "ben ne yapabilirim ki" düşüncesindekiler❗️

 

✔️ Her gün okuduğu, şahit olduğu, katıldığı, duyduğu ölüm haberlerine rağmen bu dünyanın sadece bir "misafirhane" olduğunu idrak edemeyenler❗️

 

✔️ Elindeki her imkânın mutlak bir imtihan vesilesi olduğunu unutanlar❗️

 

✔️ Allah'ın sınırsız düşünme hakkı vererek tek yargılayıcı olmasına rağmen "kurtulmuşluk vehmi içinde" insanları bir "cellat" sıfatıyla bizzat Rahman'ın "Rahim" sıfatına ortak olurcasına "ateş ehli" ilan edenler❗️

 

✔️ Yani bütün o dini “zengin eğlencesi” haline getirenler❗️

 

O muhteşem din gününü bekleyin!

 

Muarızlarına, "getirebiliyorsanız, daha iyisini getirin!" diyebilen ve sorgulanmaktan rahatsız olmayan, aksine meydan okuyan bir metnin bağlıları olarak bizlerin, inancımız hakkında soru sormaktan korkar halde bulunmamız veya soruları gereksiz görmemiz neyle ve nasıl izah edilebilir?

 

Müslümanların düşünce biçimi, içinde bulundukları hal ve davranış, sadece kendilerine zarar vermekle kalmıyor, İslam’ın yanlış anlaşılmasına, mesajının örtülmesine hatta mahkûm edilmesine neden oluyor. Bugün bunun canlı pek çok örneğini hem kendi ülkemizde hem de Müslümanların yoğunlukta olduğu diğer coğrafyalarda apaçık bir şekilde yaşayıp görüyoruz.

 

Kim ne derse desin tüm bu olanlar ve düşünce biçimleri ciddi bir eleştiri, sorgulama ve tashihi hak ediyor.

 

Andığım tablo karşısında sizce de hem bireysel hem de toplumsal anlamda bir dünyevileşme ve yabancılaşma ile karşı karşıya değil miyiz?

 

İçinde bulunulan hali meşrulaştıracak bin bir türlü bahane ve "dini argüman" üretmiyor muyuz? Bunu kendimiz yapmıyor, yapamıyor olsak bile, yaşayışımıza/anlayışımıza uygun "din adamları", bizim adımıza bunları ihdas etmiyorlar mu?

 

Biz de bu "alimleri", "akademisyenleri", "medya vaizlerini" yaptıklarımızı meşrulaştırdıkları için istihdam etmiyor muyuz?

 

Sadece ilmine dayanan ve usulüne bağlı olan alimlerimiz nerede?

 

Allah aşkına, inançlarımızdaki hurafelerle yaşantımızdaki modernitenin, israf ve şaşaanın ürkütücü iş birliğini görmüyor muyuz?

 

Ritüellerde ve inanç ile ilgili alanlarda ipe sapa gelmeyen fikirleri savunabiliyor, Kur’an’ın kabul etmediği rivayetleri, dini argüman/delil/gerekçe olarak kullanırken; üstelik bunu, tam tersini söyleyen pek çok ayet varken ve aklı, metodolojik olmayı ve bilimselliği aşağılayarak, dışlayarak hatta yok sayarak yapabiliyorsak...

 

Ancak konu günlük yaşama, dünyalıklara, siyasete, bürokrasiye, ekonomiye, çalışma hayatına gelince nasıl da "mantıklı" "global", "gerçekçi", "tutarlı" ve "bilimsel" oluyoruz.

 

Hayatın şartlarından, piyasa kurallarından, uluslararası ilişkilerden dem vuruyor, "akıl, bilim ve gerçeklik bunu gerektiriyor" diyorsak...

 

FE EYNE TEZHEBUN?

 

Sonuç mu?

 

Bugünkü Müslüman dünya İslam'a yalan söyletmiş olmanın ağır ve yazık ki kahırlı faturasını ödemektedir. Üzerimize serpilen ölü toprağına bakılırsa bu fatura çok daha uzun yıllar ödenmeye devam edilecektir; zira halimizin "kötü"lüğünden bihaber umursamazca ömür çürüten yığınlar var!

 

Siyonist şeytanlıkla birlikte dinde olmayan birçok haram, helal, sevap, dokunulmaz alan, kural ve ibadet icat edilmiş ve yazık ki "dindarlık" bu yapay kutsallara eşitlenmiş; İslam'ın hayat dini olduğunu haykıran Kur'an hükümlerine rağmen ısrarla bir "tapınak" dini olarak gösterilmesi gayreti tüm hızla devam etmektedir.

 

Ortaya öyle bir tablo çıkarılmıştır ki Kur'an dışı ortaya konulan "dindarlık" kavramına itiraz ettiğinizde Allah ile aldatanların karşısında "dinsiz", onların anladığı anlamda "dindar" olmadığınız ve karşı çıktığınızda ise "kafir" diye damgalanıyorsunuz.

 

Kısacası bugünkü tabloda kim ne derse desin Allah'tan başkasına teslim olmama anlamına gelen İslam dini, Allah dışında her şeye ve herkese teslimiyete dönüşmüştür.

 

Ve bir dua ile bitirelim;

 

Allah'ım; Bir yaprak gibi rüzgarda titreyen şu ömrümüzü dalından koparmadan hayrınla ve nurunla besle. Dünya dertleriyle ağırlaşan şu gövdemizi senden başka hiç kimseye yaslamayı nasip ve bizi de kimseye yük etme. Yüzümüz olmasa da, ne ellerimizi sana açmaktan, ne de dilimizle senin ismini anmaktan vazgeçmedik biz. Eksikliklerimizi de hatalarımızı da insan yanımıza ver, düşersek elimizden, unutursak yüreğimizden tut kaldır bizi. Şu yalan dünyanın sahteliklerine karşı bize dayanma gücü ver ve eğme boynumuzu senden başkasına. Şükrümüzü de sabrımızı da daim eyle ömrümüzce. "Alemlere rahmet olarak gönderdiğin" elçinin duasıyla sesleniyoruz sana;

 

"Allah'ım sen affetmeyi ve bağışlamayı seversin, bizi de affet"