Eğitimci-Yazar Lokman Özkul: Aile Mahremiyeti Ortaya Saçılıp Dökülüyor

TAKİP ET

Eğitimci-Yazar Lokman Özkul, Aile Mahremiyeti Ortaya Saçılıp Dökülüyor isimli köşe yazısına yer verdi.

Mahremiyet kişisel gizlilik, kişisel özgürlüktür ve bireyin olmazsa olmaz bir gereksinimidir. Bireyin mahremiyeti gibi ailenin de mahremiyet alanları bulunmaktadır. Ailenin özeli, sırları, eşlerin birbirleri ile özel ilişkileri ve özel sorunları aile içinde kalması gereken, başkalarına yansıtılması hoş olmayan, hatta sakıncalı olan bir konumdadır. Yine dışarıda nasıl ki mahremiyetimizin sınırları varsa, evimizde de mahremiyetin bazı sınırları olmalıdır. Odalara girerken kapı vurmak ve sesli olarak izin istemek, eşlerin birbirleri ile, çocukların birbirleri ile ve ebeveynleri ile karşılıklı konuşmalarında saygı çerçevesinde ölçülü ve dengeli olmak, ev içinde de kılık kıyafetlere dikkat etmek gibi aile içinde mahremiyet sınırlarına özen göstermek hem tarafların birbirine hem de kendilerine gösterdikleri saygının bir gereğidir. Anne babalar bu mahremiyet anlayışını, başka bir ifade ile utanma ve haya etme duygusunu, küçük yaşlardan itibaren çocuklarına kazandırmakla yükümlüdürler. Çünkü sağlıklı bir mahremiyet duygusunun oluşması, çocukların sağlıklı bir psikolojik kimlik ve cinsel kimlik geliştirmeleri için gereklidir. Aynı şekilde aile mahremiyetinin aile bireyleri özelinde kalarak dış çevreye karşı da korunması gerekmektedir. Aksi taktirde aile üzerinde herkesin yorum yapma hakkı doğmakta ve özel hayatlar seyirlik hâle gelerek toplumsal bir anonim ortaya çıkabilmektedir. Günümüzde bunların olumsuz örneklerini maalesef çokça görüyoruz. Gündüz kuşağı programları, kadın programları, bazı gazetelerin 3.sayfaları, tv lerde magazin programları, ailede kalması gereken mahrem bilgilerin ortaya saçılmasında ön ayak olabiliyor. Aile mahremiyeti korunması gereken bir alan ve bu bütün fertlerin kırmızı çizgisi olmalıdır. Yalnız suç teşkil eden konular varsa, örneğin; kadına şiddet, çocuk istismarı vb.. durumlar, bunlar da yetkililere (çok afişe edilmeden) iletilmeli ve gereken önlemler alınmalıdır. Bu konularda kol kırılır yen içinde kalır düşüncesi olamaz. Lakin bazılarının da yaptığı gibi ekran ekran, gazete gazete dolaşıp aile ilişkilerini ortaya saçıp dökmesi aile mahremiyetine sığmayacak konulardandır.



Çocuklarımızda sağlıklı bir mahremiyet gelişimi için aile içinde verilecek eğitimde çok önemlidir. Buna temel olabilecek bazı öneriler şu şekildedir:

* Çocuğun odasına girerken büyüklerin kapıyı çalarak sesli olarak izin istemeleri çok önemlidir. Böylece çocuk, hem kendisine değer verildiğinin farkına varacak hem de özel odalara girerken izin istenmesi gerektiğini büyüklerinden görerek öğrenmiş olacaktır.
* Çocuğun 4 yaşından itibaren giyinirken bazı hususlara dikkat etmesi sağlanmalıdır. Özellikle misafirlerin yanında giyinilmemesi gerektiği öğretilmelidir. Giyinirken kapısını ve penceresini kapalı tutması çocuğa anlatılmalıdır.
* Tuvaletteyken kapısını kapalı tutması gerektiği, banyo veya tuvalete girmek istediğinde kapıyı mutlaka çalması gerektiği de öğretilmelidir. Böylece banyo ve tuvaletin özel bir alan olduğu fikri yerleşecektir.
* Çocuklar siz yatak odasındayken kapının vurulmadan girilmeyeceğini bilmelidir. “Giyinirken yalnız kalmalıyım.” gibi açıklamalar yapılabilir. Ancak, zaman zaman çeşitli nedenlerle geceleri yatak odanıza gelebileceği de düşünülerek dikkatli olmak gerekir.
* Evdeki kıyafetler konusunda da dikkatli olmak gerekir. Ebeveynlerin yatak ve ev kıyafetlerine günlük hayatta dikkat etmeleri çocuklar için de iyi bir model olacaktır.
* Çocuklara mahremiyet anlayışını kazandırmaya çalışırken, zorlayarak, korkutarak katı bir disiplinle yaklaşmamak gerekir. Aksi takdirde ya söylenenin tersini yapan ya da özgüveni gelişmeyen bireyler yetiştirebiliriz.
* Çocuğun banyo yapması sırasında da dikkat edilmesi gereken hususlar olmalı. Çocuk kendi bedeni ile anne ve babasının bedeni arasında da sınırlar olduğunu öğrenmelidir.



Kitle iletişim araçlarının aile mahremiyetine etkileri
Toplum yapımızın temeli olan aile kurumunun değerlerinden en önemlisinin mahremiyet olduğu bilinmekle birlikte, günümüzde bu değerin de yozlaştığı gözlenmektedir. Aileler için en önemli eğlence aracı konumunda bulunan ve ulaşılabilirliği çok kolay olan televizyonun mahremiyet konusuna bakış açısına değinmek gerekirse, ki buna gerektiği gibi dikkat edilmediği ortadadır. Televizyon programları ile birlikte, gündelik hayatın en önemli alanlarından biri olan “özel hayat” yani mahremiyet kavramının esnekleştiği hatta hiçe sayıldığı gözlenmektedir. Bazı televizyon yayınlarında bireye ait olanlarla topluma ait olanlar arasındaki sınır giderek ortadan kalkmakta, böylelikle de tüm toplum, aynı özel hayatın özneleri hâline gelmekte ve aynı mahremiyeti paylaşmaktadır. Öyle ki, yatak giysileriyle başkalarının yanına çıkmanın saygısızlık ve özensizlik sayıldığı bir ilişki biçiminden, sadece yarışma kurallarının, kendini ortaya koymanın önem kazandığı ve milyonlarca izleyicinin önünde mahremiyetin neredeyse tamamen ortadan kalktığı bir ilişki biçimine gelinmiştir. Televizyon programlarını izleyenlerin, günlük hayat kültürü içerisinde hayatlarının şekillendiği ve zamanlarının büyük bir bölümünü televizyon karşısında geçirdikleri görülmektedir. Özellikle ev kadınlarının gündelik hayatlarında televizyonun çok önemli bir konumda olduğu söylenebilir.

Ülkemizde, yayınlanan ve yayınlanmış olan bazı yarışma programları, özel hayatın mahremiyeti konusundaki toplumsal değer yargılarını değişime zorlamakta ve bireylerin toplumsal değerler konusunda çatışmalar yaşamasına yol açmaktadır. Bu tür programların izleyicilerinin önemli bir bölümünde, özel hayatların mahremiyetini gözetleyerek kendini rahatlatma eğilimi kışkırtılmaktadır. Bir diğer ifade ile, bireylerde ‘röntgencilik’ duygularını açığa çıkarma gibi, yayıncılık etiği açısından ahlâkî olmayan bir yol, reyting uğruna izlenebilmektedir. Oysa, insanın bu yönünün açığa çıkması, psikiyatride hastalıklı bir ruh hâli olarak kabul edilir. Bu programlarda öne çıkan şahsiyetler, ekranlardan göründükleri kadarıyla, çoğu zaman sağlıksız ruh hâline sahip olan ve toplumsal hayat açısından sağlıksız kişilik özellikleri gösteren kişiler olabilmektedir. Hiç kuşkusuz bu durum, izleyiciler ve özellikle özdeşim kuran çocuk ve ergenler için son derece olumsuz rol modelleri oluşturmaktadır.

‘Reality’ programlarının hemen her türünde, insanların özel hayatlarının ve mahrem ilişkilerinin alenen sergilenmesi, bu insanlar ve yakınları için de örseleyicidir. Sergilenen özel hayat, sadece kişinin kendisini ilgilendirmemekte, yakınları da teşhir edilmiş olmaktadır.
Son yıllarda, televizyon programlarında çıplaklık, evlilik dışı kadın-erkek ilişkileri ve cinselliği ön plâna çıkaran tavırlar, tutumlar ve kıyafetler karşısında, genel olarak toplumumuzun sistematik olarak mahremiyet konusunda maalesef duyarsızlaştığı görülmektedir. Çocukların televizyon izledikleri saatlerde gösterilen, cinselliğin açık biçimde sergilendiği, mahremiyetin ihlâl edildiği, özendiriciliği yüksek ve eyleme geçmeyi cesaretlendiren yayınlar sakıncalıdır. Ebeveyne, çocuğunun televizyon izleme alışkanlıklarını kontrol etme eğitiminin yanı sıra, nasıl daha etkili ana-baba modelleri olabilecekleri konusunda eğitim vermek oldukça önemlidir. Ana-babalar; çocuklarının gelişimsel düzeylerine uygun biçimde televizyon programlarını izlemelerini ve görüntüleri anlamalarına yardım etmelidirler.

Aile mahremiyetinin aile bireyleri özelinde kalarak dış çevreye karşı da korunması gerekmektedir. Aksi takdirde aile üzerinde herkesin yorum yapma hakkı doğmakta ve özel hayatlar seyirlik hâle gelerek toplumsal bir anonim ortaya çıkabilmektedir.

Lokman ÖZKUL
Eğitimci-Yazar
lokmanozkul@gmail.com
Faydalandığımız Kaynak: Rahime Beder Şen-Aile ve Sosyal Araştırma Uzmanı

lokman özkul lokman özkul afyon