Edebiyatçı-Yazar Yasin Şen yazdı: Tabiat ve Hatırlayış

TAKİP ET

Edebiyatçı Yazar Şen köşesinde Tabiat ve Hatırlayış isimli yazısını kaleme aldı. İşte o yazı..

İnsan hatırlayan bir varlık… Gün içinde zihnimizden geçen hesapsız düşünceler ve bir anlığına beliren hatıralar binbir duygu elbisesine bürünüyor, görünüyor ve sonra birden kayboluyor. İçimizde tarifi mümkün olmayan izler bırakıyor onlar. Çünkü çok derinlerden ve evrenin bütünlüğünden besleniyorlar.

Çok az insan hatırladıklarını yazıya döküyor. Veya bunun mecburiyetini çok azımız hissediyoruz.  Halbuki her birimiz derinlerden gelip şuurumuza yükselen hislerin, hatıraların, düşüncelerin hükmünde yaşıyoruz. Hayatımızın yönünü tayin eden şeyler çoğu zaman bunların bir araya gelmesiyle oluşuyor.

Hatıranın; insanın hafızası, şahsiyeti ve duygularıyla bütünleşen ve bunları tamamlayan güçlü bir yanı var. Hatırayı var eden herhalde insandaki zaman düşüncesinin işleyişidir. Gönlümüz, düşüncelerimiz mâzîden arta kalan şeyleri hüzünlü ama ısrarlı bir şekilde var ediyor. Dahası, insanın hatıraları giderek bir zaman anlayışından bağımsız bir şekilde zihinde beliriyor. Yaşadıklarımız bir “ân”da birikiyor. İşte o “ân”, hayatı besleyen ve bir dağın içinden kaynamakta olan gür bir akarsu gibidir. Hatıra bu anlamda, “ân”dan zamana doğru uzanan ve yine ona doğru genişleyen bir istikamette beliren yaşadıklarımızdır.

İnsanın hatıralara bağlı olmasını yaşadıklarımızın kıyıcılığı karşısında onun bir avantajı olarak görüyorum. Nitekim hatıra sayesinde ayaklarımız bir zemine değiyor, duygularımız sağlam kökler üzerinde yüceliyor. Fakat elbette bu durum hatırlamaktan hoşnut kaldığımız bir geçmişle beraber olabiliyor.

Geçmişini hatırlamaktan memnun olmayanların elbette şimdiyi, bir itminan duygusuyla beraber yaşayabilmeleri güçleşmektedir. İnsanın istemediği şeyler onun zihninde beliremiyor. Öyleyse hatıra hep insanla var olmaktadır. Aslında hatıra, insanda beliren ve kendinden kendine işleyen bir varoluş sürecini anlamaya başlamak demektir.

İnsan hep bir bedel ödeyerek tekâmül ediyor, olgunlaşıyor. Tecrübe bu bedelin sadece görünen yanı… Hakikatimizle emellerimiz arasındaki boşluğu kapatmak için hatırlarız ve bazen geriye döneriz. Onca şey yaşadıktan sonra tecrübenin ortaya çıkması için durmanın ve düşünmenin gerekliliğini hepimiz biliriz.

İçte derinleşmenin bedeli yine de derin bir tefekkürdür. Bu tefekkür insanın varoluşunun bir gereğidir ve hayata tutunmak için bizde mevcut olan en zengin bir imkândır. Ve tefekkür nihayetinde hatırlamak değil midir?

Edebî metinler, bir toplumun mâzîsi, yaşanan onca şey bir millete kimliğini, ne olduğunu, hedeflerini, dünyaya bir çeşni ve lezzet katan farklılıklarını hatırlatan birer hatıra değil midir! Bence edebî metinlerde işlenen geçmişin ve hatıraların önemi de buradadır. Onlar, insanların ve milletlerin geleceğini geçmişten gelerek yoğuran, bizleri demleyen, zihnimizi “hatırlama”ya yoğunlaştıran birer uyarıcıdır.

Hatıra insanın kendi ufuklarını yoklamaya başladığı yerde büyük bir hasret duygusuyla belirebilir. Geçmişi özlemek; kendimizi tanımak istemenin ve duygularımızı anlamanın sadece bir yoludur, ayrıca bu duygu insanın yolculuğunda onun orijinini arama hissine giydirilmiş ciddi bir kılıftır. Özlediğimiz, herhalde ve büyük bir ihtimalle “benlik bütünlüğü” diyebileceğimiz bir vahdet hâlidir. Çünkü hasret duyduğumuz yerlere kavuştuğumuzda ve sevdiğimiz kimselerle buluştuğumuzda bu hasret duygusu kolay kolay teskin olmaz, sadece biraz hafifler. Ardından da iflah olmayacağını hissettirircesine kendini yeni elbiseler altında yeniden gösterir.

Birbirini etkileyerek geçmişe özlem hâlini açığa çıkaran bence iki şey vardır: Tabiat ve insan. İnsan kendi içine çekilip derinliklerindeki arayışa bir cevap veremeyebilir, bu ihtiyaca bir karşılık bulamayabilir. Ama tabiat ve insanın buluştuğu yerde teslimiyet yüklü bir huzur da başlar. O, bize biraz iyi gelir. Fakat günümüzde tabiat da insan da ne yazık ki bize iki büyük düşman gibi gösterildi. İnsan; ormandan, tabiattan ve yine başka bir insandan gelebilecek tehlikelere dâir hep bir telkin altında kaldı. Bu günümüzde özellikle filmler yoluyla ve ısrarlı bir şekilde yapılmaktadır. Halbuki insanı ve tabiatı sevemeyen kimseleri başka hangi sevgi kurtarabilir!

edebiyatçı yasin şen tabiat ve hatırlayış