Edebiyat Meseleleri - 2 - Yasin Şen

TAKİP ET

Osmanlı edebî metinlerinden bir kısmını irfanî tecrübenin ürünü olarak okuyabilecek bir araştırmacı bulmak bugün için çok zor ve içinden kolay çıkılamayacak bir meseledir. Çünkü modern edebiyat tarihçiliğinin edebî eserin kaynağı ile ilgili ciddi problemleri vardır.

Değişen zaman ve dünya görüşüyle beraber geleneksel dönemlere ait edebî eserlerin kaynaklarının ya üstü örtülmüş ya da epistemolojik bağ koparılmıştır. Dolayısıyla ait olduğu bilgeliğin ve tefekkür dünyasının çözümlemesi yapılmadan edebî eser üzerine yapılan bazı tenkitler, indî hükümler olmaktan öteye geçememektedir. 

Osmanlı medeniyetinin tefekkür dünyasını yoğuran onca sûfî, âlim ve şairin yazdığı bir metni tamı tamına, edebî metnin oluştuğu devir ve o eseri ortaya koyan müellifin iç tecrübesi olarak okuyabilir miyiz? Mesnevî, Leylâ vü Mecnûn, Hüsn ü Aşk, Muheyyelât-ı Aziz Efendi, A‘mâk-ı Hayâl gibi eserlerin yanı sıra masal, bilmece, tekerleme, şathiye, devriye hatta efsane gibi türleri ait olduğu bağlamı net bir şekilde verebilecek bir duyarlılık, birikim ve görüşle inceleyebildiğimizi söyleyebilir miyiz? Bizim bu soruları sormamızın sebebi henüz bu metinlerde karşımıza çıkan gerçekliğin ve olağanüstülüklerin ne olduğuyla ilgili sağlam bir hüküm verilememiş olmasıdır.

Bu hususta “hermetik düşünce” yani “anlama sanatı” da denilen bir husus devreye girmektedir. Öyleyse anlama dediğimiz husus, aslında bir usul veya yöntem değil; insanın yaşadığı zaman ve mekanla ilgili bir durumdur.  Bunun en tipik göstergesi Osmanlı Edebiyatına yönelik yorum ve görüşlerin birkaç asır öncesiyle yer yer aykırılık teşkil etmesidir.

Dünyanın gerçekten olmadığını söyleyenler, gerçek varlığın “yokluk”ta olduğunu bildirenler, insanın ve bütün varlığın bir hayâl olduğunu ifade edenler, görünüşün bir serâp olduğunu ısrarla vurgulayanlar, zamanın bir yanılsama olduğunu bildirenler, az ve uz gidip bir arpa boyu yol gidemeyenler, annesinin ve babasının beşiğini tıngır mıngır sallayanlar bize ne söylemek istedi? Varlığı, dünyayı ve âlemi “yokluk”, “serap”, “hayâl”, “rüya” gibi kavramlar etrafında izah etmeye çalışanlar neyi anlatmaya çalıştılar? Onlar bize zihnimizdeki âleme benzer bir kurguyu mu haber vermek istedi? Rüya âlemiyle bu metinler arasında nasıl bir ilgi vardır? Bir rüyâ tecrübesini bir masal gibi okuyabilir miyiz? Yokluk nedir, hayal ne anlama gelir, serap neyi ifade eder? 

Bütün bunları “saçmalık”, “olağanüstülük”, “uydurma” gibi kavramlar etrafında izah etmeye çalışmak en hafif tabirle kolaycılıktır. Dolayısıyla yukarıdaki soruları şimdiki edebiyat tarihçiliğimizin cevaplandırabilmesi çok zor görünüyor. Fakat biz bu soruların bir cevabı olduğunu düşünmekteyiz. 

Edebî metinlerin anlaşılması, algılanması ve yorumlanmasında dönemin bilgi anlayışlarının büyük ölçüde etkili olduğunu söyleyebiliriz. Osmanlı edebî metinlerinin yazıldığı dönemle yorumlandığı, incelendiği ve tekrar yayınlandığı dönemdeki bilgi anlayışı ve bilgi felsefesi arasında büyük farklar ve belki de tezatlar söz konusudur. Bu metinlerin yorumlanmasında karşılaştığımız birçok güçlüğün sebebinin bu olduğunu düşünüyoruz. 

Yahya Kemâl’in “Tarihte zâhirî hakikat, masalda ledünnî hakikat gizlidir.” sözleri Türk Edebiyatı ürünlerinin anlaşılması noktasında önemli bir hususu dile getirir. Bizim masal dediğimiz edebî ürünler bir insan-ı kâmilin hakikatine giden yolda yaşadığı tecrübelerin kurgunun imkâmlarıyla dile gelmiş hâli olabilir mi? Yahut bazı edebî metinler bu tecrübelerin edebiyata yansımış hâlidir, diyebilir miyiz? Niçin olmasın! 

Aynı sonuçlara ulaşa ulaşa artık orijinal bir şey söylemekten mahrum, bölmekten ve analiz etmekten metnin dünyasına girmeyi ihmal etmiş, kupkuru söylemler ve tahlil metotları elinde heder edilmiş bir edebiyat araştırmacılığının Türk Edebiyatının meselelerine yönelik özgün bir çözüm önerisi kalmamıştır. Sembollerin, mazmunların ve ancak kendi döneminde bir anlam kazanabilecek kavramların ne dediğine aldırmadan sadece şekle ve görünüşe odaklanarak, kuru tanımlar ve tasnifler yoluyla bir devrin edebiyatı, kültürü, tefekkür dünyası anlaşılamaz. Edebiyat araştırmacılığımız Türk kültürünü anlama ve yorumlama noktasında hâlâ çok önemli donanımlardan mahrumdur. 

Biz burada samimi, belki acemi, fakat bir ihtiyaca tekabül ettiğini düşündüğümüz çalışmalara ve araştırmalara ihtiyaç olduğunu düşünüyoruz ve zaman zaman bu yazılar aracılığıyla da bunları dile getirmeyi istiyoruz.
 

Edebiyat Meseleleri - Yasin Şen

edebiyat meseleleri yasin şen