Dr. Yavuz Han yazdı: Şiddet

TAKİP ET

Dr. Yavuz Han köşesinde Şiddet isimli yazısına yer verdi. İşte o yazı.

            Neden şiddete bu kadar meyilli bir toplum olduk acaba?

             Genetik yatkınlık mı, eğitim eksikliği mi, kanunlarımızın noksanlığı mı, umarsız/duyarsız toplum haline gelmemiz mi, inançlarda yaşanan deformasyonlar mı, dünyanın geldiği bir açmaz mı, teknolojik manipülasyonlar mı?

             Hepsini savunan ve çeşitli sebeplerle haklı çıkartan senaryolar var.

             Yaşadığımız coğrafyanın bizi devamlı uyanık olmaya, saldırılara karşı duyarlı olmaya ve savunma modunda durmaya zorladığı bir gerçek. Komşu ülkeleri bir düşününüz: Suriye, Irak, İran, Ermenistan, Yunanistan, Bulgaristan. Hepsi ile sıkıntılarımız savaşalım mı savaşmayalım mı gerginliğinde gidip geliyor. İstanbul’un bizim olduğunu hazmedemeyen dünya ülkelerinin siyaseti ise alabildiğine hoyratlıkta süregeliyor.

             Yumruğumuzu sıkıyoruz olmamızda devamlı diş gösterenlerin olması, saldırıların her yönden devam ediyor olması yadsınamaz bir gerçek.

             Siyasetçilerin, devlet yöneticilerinin ve dahi basın yayın organlarının kullandığı dil de bu konuda çok sistematik değil açıkçası. Yapıcı bir dil yerine

             Eğitim noksanlığımız ise aileden okula, iş hayatından sosyal hayata kadar maalesef gerginlik üzerine inşa ediliyor. Aileler evlatların hakkını koru aman yedirme diyor da çocuk neden bunu kavga ederek elde etmeye yorumluyor. Neden bunu bir kanuni hak ile muhafazayı düşünmüyor.

            Okullarda öğretmen de elinde cetvelle çocuk terbiye ediyor, öğrenci de arkadaşları arasında iletişimi çeteleşme ile, güç gösterisi ile sağlamayı düşünüyor. Sanatla, musiki ile, sosyal faaliyetler ile üstünlük kurma çabasına giremiyor. Aklına da hemen şiddet, güç gösterisi, ezmek, kendini göstermek geliveriyor.

            Televizyonlarda sorunları hukuk ile değil de güç ile çözmenin dayanılmaz hazzı anlatılıyor. Örnek karakterler hep silahlı külahlı yiğitler oluyor.

            Gizli kapaklı işler yapılıp ülke kurtarılırken yapılan kanunsuzluklar ve her türlü şiddetin uygulanması adeta meşruiyet kazandırılıyor.

             Hukuk insanları kahraman olamıyor, sadece kurşun atanlar-daha doğrusu sıkanlar- başarılı olabiliyor.

             Konuşarak, iletişim kurarak memleket meselesi halledilemeyeceği ince ince işleniyor.

            TV dizilerinde diplomat olup da yiğit/kahraman/efsane olarak anılan kimse var mı? Yeni yetişen nesiller neden diplomat olmaya özensinler ki!

                Hanımının üzerine otorite kurmayı aile kurmaya tercih edenler sadece erkekler değil ki! Kendini ezdirme, dediğini yaptırt, azıcık başını ezeceksin, dişini göstermek lazım diyerek aileler evlatlarına nasihat veriyor.

                Sevdikçe düzelir, hizmet ettikçe muhabbetiniz artar, fedakârlık yaptıkça dertleriniz azalır denmiyor ki karı-koca adaylarına.

               Aile/sülale ilişkileri de maalesef hep birbirine üstünlük sağlamak için harcanan enerji ile çürüyor adeta. Herkese yetecek sevgi, saygı hürmet, muhabbet unutulup seninki/benimki tartışmaları arasında huzur katlediliyor.

               Gülümsemenin sadaka olduğu dinde insanlar inançları tahkir ederek, başkalarını kötüleyerek kendi inancını üstlemeye çabalıyor.

               Vermenin almaktan üstün olduğunu bildiği halde mücadelesini hep hakkı yenmemek üzere kurguluyor.

               Maddi güç ile kuvvetli olmanın dayanılmaz üstünlük hissi ile, kalabalık olmanın tantanası ile inancını başkalarına anlatmak değil kabul ettirmek için uğraş veriyor.

               Aslında bu kendi inancına olan itimatsızlığın da ilanı gibi bir şey. İnansa üstün olduğunu bilir, inansa başkasının bunu anlamakta sıkıntı çekmeyeceğini fark eder, inansa bu hakikatin başkalarının anlaması için etek engelin kendisi olduğunu ayıkır.

               Başkalarının onurunu kırarak elde edilecek taraftarlığın işe yaramadığı anlaşıldığında çok geç kalınmış oluyor maalesef.

               Burada önemli nokta her karşılaşılan olumlu/olumsuz olay karşısında ilk anda akla gelenin şiddet olması.

               Bu konu maalesef sadece kızgınlık anlarında değil sevinçte de geçerli. Silah atarak kutlanan şampiyonluk, rakibi döverek şenlik yapmak, yeni aldığı arabayı gıcırdatarak sürmeye çalışmak sadece birkaçı.

               Akla ilk anda hukuka başvurmak, iletişim kurmayı denemek, konuşmak, akil bir insandan destek almak, suhuletle sükûnetle meseleye halletmek gelmiyor.

               İşte o ilk an çok önemli. Sevgi dilini, iletişim kurma hazzını, başkalarının mutluluğundan mutlu olmayı öğrenmek/öğretmek zorundayız.

              Medeni olma çabasından söz ediyorum…

Dr Yavuz Han Yavuz Han Köşe Yazıları Şiddet