Afyon Efsaneleri: Geçmişin Gizemli İzleri
Afyonkarahisar'ın kadim toprakları, sadece tarihi yapılarıyla değil, asırlardır fısıltılarla aktarılan gizemli efsaneleriyle de dolu. Bu toprakların her köşesinde yaşayan, şehre ruh katan ve geçmişten günümüze uzanan bu eşsiz hikayelerle, Afyonkarahisar'ın derinliklerine bir yolculuğa çıkmaya hazır olun.
Afyonkarahisar, sadece tarihi ve coğrafi güzellikleriyle değil, aynı zamanda nesilden nesile aktarılan zengin efsaneleriyle de dikkat çeken bir şehir. Bu efsaneler, şehrin kültürel dokusunun ayrılmaz bir parçası olarak, geçmişten günümüze uzanan derin bir miras sunuyor. Halkbilimi uzmanları, efsaneleri evrenin kuruluşu, doğaüstü varlıklar, olağanüstü olaylar ve yerel kahramanlar etrafında şekillenen anonim anlatılar olarak tanımlar. Afyonkarahisar'ın eşsiz coğrafyası ve zengin tarihi, bu anlatılara benzersiz bir yerel dokunuş katıyor.
Efsanelerin en büyüleyici özelliklerinden biri, olayların ve karakterlerin gerçekten yaşanmış gibi kabul edilmesi. Bu durum, efsanelerin sadece birer hikaye olmaktan öteye geçerek, toplumsal hafızanın ve inançların bir yansıması haline gelmesini sağlıyor. Afyonkarahisar'da anlatılan Kadınana Efsanesi, Hüdai Efsanesi, Erenler Pınarı Efsanesi, Kara Kuyu Efsanesi, Şahitler Kayası Efsanesi ve Afyonkarahisar Kalesi Efsanesi gibi anlatılar, şehrin geçmişine ışık tutarken, aynı zamanda yöreye özgü detaylarla bezeniyor. Bu efsaneler, sadece geçmişi değil, aynı zamanda günümüzde varlığını sürdüren coğrafi oluşumların kökenlerini de açıklıyor.
Afyonkarahisar'ın Kalbindeki Efsaneler
Afyonkarahisar'ın efsanevi mirası, bölgenin tarihini ve kültürünü anlamak için eşsiz bir pencere sunuyor. Her bir efsane, kendi içinde barındırdığı derin anlamlar ve olağanüstü olaylarla ziyaretçileri ve okuyucuları büyülemeye devam ediyor.
Kadınana Efsanesi: Şehre Can Veren Su
Afyonkarahisar'ın "Kadınana" terimi, güzellik, çalışkanlık ve güler yüzlülük gibi değerlerle özdeşleşmiş kadınları tanımlar. Bu isim, Selçuklu Sultanı III. Alaeddin Keykubad'ın Moğol tehlikesinden kaçarak Afyonkarahisar'a sığınan kızları Melek Peyker, Naime Gevher ve Asiye Sultanlara verilen bir unvandır. Bu üç kız kardeş, beraberlerinde getirdikleri hazineleri Afyonkarahisar halkının refahı için kullanarak büyük bir sevgi ve saygı kazanmışlardır. Kadınanaların en önemli hizmetlerinden biri, kente temiz ve bol su getirmeleridir.
Efsaneye göre, Afyonkarahisar'da yaşanan büyük su sıkıntısı, Kadınanaları derinden etkilemiştir. Kent halkının kuyu suyu içmek zorunda kalması ve mevcut suyun hijyenik olmaması, onları harekete geçirmiştir. Bir Temmuz günü Kışlacık köyü yakınlarındaki Şirin Pınar'a giden hanım sultanlar, su kaynağının bolluğunu fark etmiş ancak suyun açık kanallardan gelmesi nedeniyle kirlendiğini ve ziyan olduğunu görmüşlerdir. Bu durum üzerine Melek Peyker Sultan, kardeşlerine ölümlü dünyada kalıcı eserler bırakmanın önemini hatırlatmış ve "Karahisar halkını susuzluktan kurtarmak" fikrinde birleşmişlerdir.
Suyun sahibi olan Ermeni ile yapılan pazarlık, efsanenin en çarpıcı anlarından biridir. Ermeni, suyu satmak istemezken, Melek Peyker Sultan zekice bir teklifle karşılık verir: "Bir çömlek altın karşılığı bir çömlek su." Ermeni bu kârlı teklifi hemen kabul eder. Ancak Melek Peyker Sultan, çömleğin dibine vurarak onu kırar ve suyun sonsuza dek Karahisar'a akmasını sağlar. İki yıl süren yoğun çalışmaların ardından, su kapalı kanallarla şehre getirilerek Hıdırlık'ta inşa edilen bir depodan çeşmelere dağıtılmıştır. Böylece Karahisar halkı, o gün bugündür Kadınana suyu olarak bilinen sağlıklı ve bol suya kavuşmuştur. Kadınanaların mezarları bugün Afyonkarahisar'da bulunmakta ve hala rahmetle anılmaktadır.
Hüdai Efsanesi: Şifalı Suların Hikayesi
Afyonkarahisar'ın Sandıklı ilçesi yakınlarındaki Hüdai Kaplıcaları, Bizans döneminden beri "Salutaris" adıyla anılan önemli bir termal tedavi merkezidir. Kaplıcanın şifalı sularının keşfi, trajik ve mucizevi bir efsaneye dayanır.
Bir zamanlar mutlu bir hükümdar, tek çocuğu olmadığı için büyük bir üzüntü yaşamıştır. Dualarının ardından nur topu gibi bir oğlu olmuş, ancak çok geçmeden hükümdar vefat etmiştir. Kraliçe, tüm sevgisini oğluna vermiş, ancak vezir, tahta ve kraliçeye göz dikerek çocuğu saf dışı bırakma planları yapmıştır. Vezirin önerisiyle çocuk altın bir sandığa konmuş ve bu durum, çocuğun sağlığının bozulmasına, cılız ve hastalıklı hale gelmesine neden olmuştur. Kraliçe, vezirin haince tavsiyesiyle sakat çocuğun öldürülmesini emretmiştir.
Ancak yaşlı ve iyi kalpli bir seyis, çocuğu öldürmeye kıyamaz ve bir dereye bırakır. Çocuğu bulan bir kadın, onu evine götürür. Kadının dizlerindeki şişlikler için her gün Hüdai sularına gidip yıkanması, çocuğun da bu sularda oynamasına vesile olur. Mucizevi bir şekilde, kadının dizleri iyileşirken, sakat çocuk da canlanmaya, yürümeye ve gelişmeye başlar. Seyis, yıllar sonra bu kadın ve çocukla karşılaşır ve çocuğun iyileştiğini öğrenir. Çocuğu saraya geri götürür ve kraliçe, oğluna kavuşmanın mutluluğunu yaşar. Bu olay üzerine Hüdai Kaplıcaları'na bir yapı inşa edilerek şifa dağıttığı tüm çevreye duyurulur. O günden bugüne, Hüdai Kaplıcaları şifa dağıtma görevini sürdürür.
Erenler Pınarı Efsanesi: Milli Mücadelenin Su Kaynağı
Afyonkarahisar'ın Sincanlı ilçesine bağlı Düzağaç köyünde yer alan Erenler Pınarı, adını Anadolu'nun Türkleşmesi döneminde ulu kişilerin konakladığı bir su olmasından alır. Şifalı, temiz ve bol debili bu pınar, çevresinde çayırlar, çimenler ve ağaçların yetiştiği verimli bir alan yaratmıştır. Düzağaç köyü de bu pınarın yanı başına kurulmuştur.
I. Dünya Savaşı'nın ardından Yunan işgali sırasında Düzağaç köyü de düşman eline geçmiştir. Köy halkının matemine ortak olan Erenler Pınarı, kendini sazlarla ve otlarla örterek gizlemiştir. İşgalci Yunan askerlerine bir damla bile su vermeyen pınar, Anadolu'yu Türkleştiren alperenlere coşkuyla sunduğu suyunu esirgemiştir.
Büyük Taarruz'un başlamasıyla Türk askerleri düşmanı Dumlupınar'a doğru sürerken, Erenler Pınarı da kendini temizleyerek, pırıl pırıl suyuyla Türk askerlerini karşılamıştır. Askerler kana kana Erenler Pınarı'nın suyundan içmiş, bu su onlara güç ve moral vermiştir. Askerler suyu içtikçe su çoğalmış, bir değirmeni çevirecek kadar büyümüştür. Suyun etrafına değirmenler kurulmuş, ancak günümüzde sanayileşmenin etkisiyle bu değirmenler yıkılmıştır.
Kara Kuyu Efsanesi: Susuzluğa Derman Olan Kuyu
Çobanlar ilçesine bağlı Göynük köyü, adını bu efsaneden alır. "Göynümek," yanma noktasına gelene kadar susamak anlamına gelir. Efsaneye göre, Fatih Sultan Mehmet'in hocalarından Akşemsettin, 1458 yılında Hicaz'a giderken bugünkü Göynük köyünün bulunduğu yere gelir. Yolculuk esnasında yanındakilerin "Göynüdük" diyerek susadıklarını belirtmesi üzerine Akşemsettin, elindeki asayı yere üç kez vurur ve yerden temiz, bol ve soğuk bir su fışkırır.
Susayanlar bu sudan kana kana içer ve bir süre bu suyun başında konaklarlar. Akşemsettin burada hastalanır ve vasiyeti üzerine bu yere defnedilir. Kara Kuyu, o günden bugüne bol ve temiz suyuyla köy halkının susuzluğunu gidermeye devam etmektedir. Özellikle Ramazan ayında, her aile oruçlarını Kara Kuyu'nun suyuyla açmak için kuyu başında uzun kuyruklar oluşturur.
Şahitler Kayası Efsanesi: Doğruluk ve Adaletin Sembolü
Afyonkarahisar il merkezinin kuzeybatısında, Gazlıgöl-Seyitgazi-Eskişehir yolu üzerinde, Afyon Kocatepe Üniversitesi Ahmet Necdet Sezer Kampüsü yakınlarında bulunan küçük bir tepecik ve çevresi, bugün hala Şahitler Kayası adıyla anılmaktadır. Efsane, tepenin şehre bakan yamacında peş peşe sıralanmış kaya parçalarıyla ilgilidir.
Efsaneye göre, Afyonkarahisar halkının sığırlarını otlatan bir çoban, hayvanlarına olan sevgisiyle tanınır. Bir gün yaşlı bir yolcuyla karşılaşan çoban, hayvanlarının sözünü dinlediğini iddia eder. Tam bu sırada hayvanların bir kısmı Akarçay'a doğru giderken, yaşlı adam çobandan onları çağırmasını ister. Çoban "Dön!" diye bağırır ve beyaz bir dana hariç tüm hayvanlar geri döner. Dananın neden dönmediği sorulduğunda çoban, gençliğinde işlediği tek günahın, dananın annesini sağarken dananın gördüğü bir öpücük olduğunu itiraf eder.
Bir süre sonra bir inek, diğerini boynuzlar ve boynuzlanan hayvan düşerek bacağını kırar. Hayvanın sahibinin çobana hakaret etmesi ve onu dava etmekle tehdit etmesi üzerine çoban mahkemeye çıkarılır. Hakim, çobandan şahit göstermesini istediğinde, çoban kırda taşlardan ve otlardan başka şahit olmadığını söyler. Hakim, "Öyle ise Allah'ın taşları sana şahitlik etsinler!" der. Çoban büyük bir inançla "Ederler!" diye cevap verir. Hakim ve dinleyiciler alay edercesine çobanı takip ederler. Şehrin dışına geldiklerinde, çoban uzaklara doğru bağırır: "Ey taşlar!... Kayalar!... Sarı ineğin ayağını ben mi kırdım? Bakınız bu işi benden biliyorlar. Allah rızası için gelin bana şahitlik edin!" Bunun üzerine tepeciğin üzerinden birkaç kaya yuvarlanmaya başlar. Korku içinde şehre kaçan hakim ve izleyiciler, o günden sonra bu kayalara Şahitler Kayası adını vermişlerdir.
Afyonkarahisar Kalesi Efsanesi: Direniş ve Miras
Afyonkarahisar Kalesi, yaklaşık 3400 yıllık köklü geçmişiyle şehrin en önemli sembollerinden biridir. MÖ 1350 yılında Hitit İmparatoru II. Murşil tarafından yaptırıldığı düşünülen bu kale, o dönemde Hapanuva (Yüksek Tepe Şehri) olarak anılmıştır. Frigler, Lidyalılar, Persler, Romalılar ve Bizanslılar gibi birçok medeniyetin eline geçen kale, Malazgirt Savaşı'ndan sonra Selçukluların kontrolüne girmiş ve Türk boyları tarafından Karahisar adını almıştır.
Sultan I. Alaeddin Keykubat'ın hazinelerini sakladığı yer olması nedeniyle Hisar-ı Devle olarak da bilinen kale, daha sonra Selçuklu veziri Sahip Ata Fahrettin Ali ve oğullarının muhafızlığına verilerek Karahisar-ı Sahip adını almıştır. Osmanlı döneminde II. Selim tarafından onarılan kale, çevresinde yetişen en iyi afyondan dolayı Afyonkarahisar adını almıştır.
Kalenin dik yamaçlarına oyulmuş merdivenlerle ulaşılan iç ve dış bölümleri bulunur. İç bölüm olan Kız Kalesi veya Kız Kulesi, muhafızlara ayrılmıştır. Sultan Alaeddin Keykubat burada cami, saray, erzak ambarları, cephanelikler, sekiz su sarnıcı ve değerli eşyaların saklandığı mahzenler inşa ettirmiştir.
Afyon Kalesi, Türk mitolojisinde de önemli bir yere sahiptir. Hazreti Ali ve Düldül'ün ayak izleri efsanesine göre, Hazreti Ali atı Düldül üzerinde seferler yaparken Afyonkarahisar'a gelir. Hıdırlık Dağı'nda konaklarken sertçe yere bastığında ayağının izi bir kayanın üzerinde kalır. Daha sonra Kale'ye atlayan Düldül'ün ön ayağının izi de bir kayanın üzerinde belirir. Hazreti Ali, Düldül'ü sulamak için su yalağına geldiğinde, atı bağlayacak yer bulamaz ve dört parmağıyla bir taşı delerek atı buraya bağlar. Bu izler ve delik, bugün bile Afyonkarahisar Kalesi'nde varlığını sürdürmektedir.
Karahisar Kalesi ile ilgili bir başka efsane ise Battal Gazi ile ilgilidir. 740 yılında Afyonkarahisar'da vefat ettiği düşünülen Battal Gazi ve yakın arkadaşı Ahmet Tarhan, kaleyi kuşatırlar. Kale komutanının kızı, surlardan Battal Gazi'yi görüp aşık olur ve ona zarar gelmemesi için uyarıda bulunur. Ancak taşıdığı taşın Battal Gazi'nin kulağına gelmesiyle onun ölümüne neden olur. Kız üzülerek kendini hançerle öldürür. Bizans ordusu kalenin eteklerine geldiğinde şiddetli bir savaş başlar ve Ahmet Tarhan şehit olur. Ancak Battal Gazi'nin cesedi fırtına sonrası Eskişehir civarına sürüklenir, bu sayede Bizanslılar onun öldüğünü anlayamaz ve uzun süre korkusuyla yaşarlar.
Çavuşbaşı veya Çavuş Dede efsanesi ise, Afyonkarahisar'ın Türk egemenliğine girmesi sırasında yaşanan olayları anlatır. Türk hükümdarının elçileri kalenin teslimini istediğinde ret cevabı alınır. Bunun üzerine en güçlü Çavuşbaşı, kalenin alınması için görevlendirilir. Çavuşbaşı, askerleriyle birlikte Muttalıp bağlarına gelir ve ardından Karakuyu'ya ulaşırlar. Su stokları tükenen askerler, su bulamazlar. Çavuşbaşı, Yağdan kayalıklarına giderek dualar mırıldanır ve kılıcını bir kayaya vurur. Kılıç darbesiyle yarılan kayadan su fışkırır. Bu şifalı su, askerlerin yorgunluğunu giderir. Dinlenen ordu, bir Cuma günü kaleye saldırır ve ele geçirir. Çavuşbaşı bu savaşta şehit olur. Bugün Afyonkarahisar'ın Çavuşbaşı Mahallesi'nde bulunan Olucak suyu ve Olucak çeşmesinin karşısındaki Çavuş Dede mezarı, halkın adaklar adadığı küçük bir türbedir.
Karahisar Kalesi, aynı zamanda evlenmek isteyen kızlar için bir umut kaynağı olmuştur. İnanışa göre, taliplisi çıkmayan veya evlilik yaşı gelen kızlar, yanlarında yaşlı bir kadınla birlikte Cuma günü kaleye giderken bir asma kilit alırlar. Kilit kaleye çıkılmadan önce kilitlenir, kaleye çıkıldıktan sonra yaşlı kadın kilitli kilidi kızların başlarında açarak bahtlarını açar. Kızlar daha sonra Kız Kulesi'nden "Bahtım bahtım, Altın tahtım, Evlenecek vaktım" diye bağırırlar. Bu inançla bir hafta içinde hayırlı bir kısmet çıktığına inanılır. Bu gelenek özellikle Hıdırellez sabahı erken saatlerde büyük ilgi görüyor. Bazen kadınlar veya erkekler de Kız Kulesi'nden "Çocuğum olacak vaktım" veya "Okulu bitirecek vaktım" gibi dileklerde bulunuyorlar. Kaledeki Kız Kulesi'nin yanındaki büyük bir oyuğun içine yatan kadınlar da çeşitli dileklerde bulunurken, kalenin kapısının kemerinde bulunan bir oyuğa üç taş atıldığında, tüm taşların oyuğa girmesi halinde dileğin yerine geleceğine inanılıyor. Ayrıca kalenin kapısının önündeki uçmak ağacına bez veya ip parçaları bağlayarak dilekte bulunma geleneği de devam ediyor.
Gazlıgöl Termal Kaynağı Efsanesi: Kral Midas ve Şifa
Afyonkarahisar'ın önemli termal merkezlerinden Gazlıgöl, zengin bir efsaneye ev sahipliği yapar. Efsaneye göre, Frig kralı Midas'ın güzel kızı Suna, vücudunu saran ve kötü koku yayan amansız bir hastalığa yakalanır. Ünlü hekimlerin tüm çabalarına rağmen Suna'nın durumu iyileşmez. Sağlığına kavuşma umudunu kaybeden Suna, kaçarak dağları ve tepeleri aşar. Ulaştığı bir vadide, sıcak bir suya girerek yıkanır ve mucizevi bir şekilde şifa bulur. Bu olayın ardından Kral Midas, o alanda bir havuz inşa ettirerek hastaların şifa bulmasını sağlar. Gazlıgöl Termal Kaynağı, o günden bu yana şifa dağıtmaya devam eden bir miras olarak kabul edilir.
Afyonkarahisar'ın bu eşsiz efsaneleri, sadece geçmişten gelen hikayeler değil, aynı zamanda şehrin kimliğini oluşturan, kültürel zenginliğini pekiştiren canlı bir mirastır. Bu anlatılar, ziyaretçilere ve yerel halka, şehrin derinliklerindeki gizemleri keşfetme ve kadim ruhlarla bağ kurma fırsatı sunuyor. Afyonkarahisar'ın her köşesi, bu efsanelerle dolu, her taşında ayrı bir hikaye saklıyor.
Afyon Kent Haber / Mustafa Şengül