Abazdağılı Bayram Dayı - Yasin ŞEN

TAKİP ET

Kendisi Abazdağı'nda 'Gacân Bayram' diye bilinirdi. Hemen her yere yürüyerek giderdi.

Tevatür gibi ortalıkta dolaşır ki, kendisinin Abazdağı-Daşboyu’ndan Fatsa’ya kadar yürüdüğü söylenirdi (Abazdağı-Fatsa-arası takribî 30 km’dir). Bu yürüyüş esnasında Bayram Dayı evlere uğrar, ekmek toplardı.

Abazdağı’na gidenler onu zaman zaman yolda gördüğünü hatırlar. Bayram Dayı gördüklerinden bir dal “cigara” isterdi. Onu bazen ağzında sigarayla yarım yamalak bir şeyler söylerken hatırlıyorum.

Böyle, dilinde belli belirsiz sözleri olurdu onun. Acaba ne diyordu Bayram Dayı? Bir elinde poşeti ve değneği varken diğeri muhatabına hitap edercesine daima açık dururdu. Başındaki kasketi, cızdavat dediğimiz lastik ayakkabısı, içine paçasını soktuğu dolgun çorapları, incecik, kemikli ve zayıf yüzü, küçücük gözleriyle kendi şahsiyetine ait bir âlem kurabilmişti Abazdağı yollarında.

Bayram Dayı yürürdü, daima yürürdü. Beni yazmaya sevk eden, onunla ilgili muhayyilemi harekete geçiren husus da bu oldu. Yürüyen ve bunu seven bir insan gibi tabiatın bütün dekorunu kendinde toplayan çok az bir şey vardır. Yürüyen insan, dışarıdaki canlılığın tam merkezine gelir ve yerleşir. Bütün varlık onun hareketine âmâde imiş gibi pürdikkattir ve her şey tefekkür hâlindeki bu yolcuyu engin ilhamıyla beslemek ister gibi hazırdır. Sanıyorum Bayram Dayı da böyleydi. Zaman zaman çektiğim fotoğraflarda değneğine taktığı bir ekmek poşeti, kasketi ve daima açık sağ eliyle bu adam zengin bir hikâyeyi de peşinden sürüklerdi. Onu görüp de yazmayacak bir kalem erbabı, doğrusu tanımıyorum. Bir hikâyecinin onu bir anlık görmesi bu mütevazi hayattan küçük bir eser çıkarmaya yetebilirdi.

Hemen her şey gibi yaşarken biz onu da görmedik. Kendine ait hususiyetlerini, eskilerin deyişiyle nevi şahsına münhasır taraflarını pek fark edemedik. Halbuki hikâyesini sırtında taşıyan kendine has insanlardan biriydi. Bu, maddeye gark olmuş hayatın içerisinde bizi davet ettiği bir âlemi göremedik. Daima açık sağ avucu vermek hissini bizde hep canlı tutuyordu belki. Bizi galiba gizliden gizliye ikaz ediyordu.

Bayram Dayı daima yürürdü. Hikâyesini sırtında taşıyan insanların mütevekkil duruşu vardı hâlinde. Gittiği yerlerde genelde ekmek toplardı. Kim bilir ekmekten başka bir şey bilmiyor veya ondan başka bir şeyden anlamıyordu. Sırtındaki poşette günlerden beri biriktirdiği ekmekler olurdu. Gittiği yerlerde bazen kendisine yemek ikram edilirdi. Yemeğini sessizce yer, verilirse ekmeğini alır ve geldiği gibi de giderdi.

Bayram Dayı, günlerini yürüyerek ve ekmek toplayarak geçirdi. Herhangi bir araca binmezdi. Gariban hâline acıyıp onu arabasına almak isteyenlerin arabasına binmeyi hiç istemezdi. Yine yürürdü. Evlerin önünde birdenbire ve öylesine silik bir hâl ile var olurdu ki, bazen onu kimseler fark etmezdi bile. Neden sonra onu görürdük. Doğru düzgün konuşmazdı. Ağzından çıkan kelimeler sanki büründüğü iğreti libası hemen üzerinden atmak isteyen kimselere benzerdi.

Öylesine silik, böylesine “hiçlik” içinde yaşayan Bayram Dayı’nın bir gün hasta olduğunu öğrendim. Çok geçmeden de vefat ettiğini… “Hiç” oldukça başka bir âlemde var olmuş belli ki, tasını tarağını toplayıp geçti gitti bu âlemden… Bizim köyden Ahmet Abi, Kilköyü’nden (Hatipler Mahallesi) Bâgi Dayı gibi maddede yok oldukça, onlardan elini eteğini çektikçe o da bizim gönüllerimizde var oldu. Bu hayatı hakkıyla yaşabilendi onlar… Mümkün olsaydı elbette daha güzel yaşarlar, sırlarını bir cezbe perdesiyle örtmezler ve hiçkimselerin idrak edemeyeceği esrarlarından bizleri de nasipdar ederlerdi.

abazdağı yasin şen yazıları bayram dayı