Abazdağı'nda Yağmur - Yasin ŞEN

TAKİP ET

Yağmur, bir insanı ne kadar dinginleştirir ve bir tefekküre sevk ederse tabiatı da o dinginliğe, tefekküre ve derin hayâlere o kadar hazır bir zemin hâline getiriyor. Biraz önce çalışırken bize birçok zorluğu yaşatan bu tabiat Abazdağı'nda bu sefer yağmurla beraber duygularımızın yansıdığı zengin bir zemin hâlini alıyor.

Yağmurun insanı böylesine sükûnete eriştiren yanı Hakk’ın dîdârıyla şereflenniş olmasıyla ilgilidir herhalde. Öyle ya, Yunus Emre’nin “Didar görmüş sular çağlar” mısraı; Dede Korkut’un “Su Hak dîdarın görmüşdür…” sözleri bize bunun böyle olduğunu söylemiyor mu?

Yağmur burada dışarıdaki hayatı âdetâ bir süreliğine dondurur ve içeride, kalbimizde tatlı bir hareketliliği başlatırdı. Her nedense yağmur başladığında insanlar durgunlaşırdı. Dudaklardan dökülen sözler boşlukta iğreti bir biçimde yankılanır ve insanlar konuşmayı pek de istemezlerdi. Herkes tuhaf ve güçlü bir ânın hâkimiyetine teslim olurdu. Bu ânın getirdiği o tarifsiz hâl ve duygular şimdi bu rahmetle beraber gönlümüze akıyordu. Ve bizi âdetâ yıkıyordu.

Abazdağı’nda yağmurun, biz orada çalışırken içimizde uyandırdığı hisler vardır. İnsana yağmur burada bütün saf duygulara bürünerek gelir. Tabii ki içine biraz toz toprak, yaprak, ağaç kabukları karışarak... Bunlar yağmura ve insana zarar vermez. Ancak insan fıtratının bütün çizgilerinde yağmurla beraber gelen bu şeyler bütün tabiilikleriyle hissedilirler. Yağmurun dokunduğu her şey emsalsiz bir hatıra duygusuna bürünür.

Yağmur rahmettir. Onun, saçaklardan dökülen sularını evin penceresinden izlerken ormanlar ve fındık bahçeleri sisli bir görünüm alırdı. Bu yağmurun üzerimizde ve tabiatın üstünde tatlı bir hâkimiyeti vardı.

Yağmur, Abazdağı’nda bir başına sebepsiz yere ağlayan bir çocuk gibiydi. Bu “sebepsiz” kelimesinin içerisini birçok “sebep”le doldurmak mümkündür. İşte o çocuk, ağlamak istemiş. Hangi neden, içimizdeki serazat duyguların ve oluşların elbisesini giyebilir? Bu ağlayıştan yani bu yağmurdan daha lezzetli ne vardır! O sebepten bir çocuğun gözyaşlarıyla bu yağan yağmur birbirine ne kadar yakındır! İkisi de içimizdeki kapıları açar ve bizi özlediğimiz nice saf ve mübarek duyguyla buluşturur.

Bizi zamanın genişlemesinden kurtaran, âna yaklaştıran şeyleri seviyoruz biz. Abazdağı’ndaki yağmur vakitleri bana bunları düşündürüyor. Bir rüya gibi bir şeydi bu… Geçmişin ve geleceğin bizi darmadağın eden hesaplaşmaları ve beklentileri arasında -her ne olursak olalım- bize hakikatimizi veren ve onun üzerinde yoğunlaştıran bir zaman diliminde -mesela güzel bir rüyada- rahatlamaz mıyız?

İşte tabiat bir rüya dili ile konuşuyordu yağmur yağarken. Her rüya gibi bunun da tabir edilmesi gerekiyordu. Nasıl ki, rüyâlarımızın çoğu unutulur, bazen bir his olarak bizde kalırsa içimizdeki yaşanmışlıkların birçoğu da öyledir. Bazen bizi hiç ummadığımız bir yerde yakalayan gariplik ve yalnızlık hissinin bununla bir ilgisi vardır. Ama uzun uzun düşünmek ve bunu çözümlemek gerekir. Yağmur da böyledir. Onun insana yaşattığı tarifsiz lezzetler unutulmaktadır. Bu hisler, yine bir yağmur deminde duyulabilmektedir. Önce yağmurun yaprakları okşaması, toprağın kokusunun dimağımızı sızlatması, çürük meyve kokularının, çiçek ve sâir bitki kokularının ciğerlerimizi tertemiz havayla doldurması gerekmektedir. Ancak bütün bunlar, o her yağmur deminde yaşanan derin hislerimizi harekete geçirebilir. Unutmadan söylemeliyim ki, köyde buna bir de taze mısır koçanlarının kokusu eklenir. Böylece içimizde bir kımıldanma başlar. Yağmurun rahmet diye anılmasının bununla bir ilgisi olduğunu düşünürüm. O sadece toprağı yeşertmez, ayrıca olumsuz duygu ve düşüncelerle kirlenen içteki enerjimizi de âdetâ temizler, bizi arındırır. Bu bir bakıma içimizdeki bilgenin de uyanışı demek olur.

Tefekküründe derinleşen bir insan yağmur yağdığında bir bütünden ayrı olduğunu düşünemez bile. Dağ ile, ağaç ile, börtü böcek ile bir bütün ve aynı ruhta olduğu hissini duyar. Az önce ifade ettiğimiz gibi bunun insandaki bilgeliğin uyanmasıyla yakın bir ilgisi vardır. Fakat bir şey hesapsız düşünceler içerisinde kalbimizde yer edinen bilgeliği kolayca çözümlememize engel oluyor. Onu ancak sancılı tefekkür demleriyle beraber bulmamızı istiyor bizden. Karşılığında hep bir bedel istiyor yani. Abazdağı’ndaki yağmur demleri bunun için ne kadar güçlü bir imkân sunardı! Abazdağı’nın aziz bir dağ ve bir bilge olmasının sebebi de budur. O, bana hâl diliylele “Benden ayrı olduğunu düşünme! İkimiz de biriz, birlikteyiz. Bendeki heybeti, bilgeliği görebilmen için benim bu hâle senin de o kıyafete bürünmen gerekti!” der gibidir.

Abazdağı âriftir. Yağmur demlerinde aşkı da meydana çıkar. Yağmur, hem Abazdağı’ndaki cümbüşü hem de içimizdeki akışı duyabilmemiz ve izleyebilmemiz için bize müthiş bir imkân sunardı. Burada yağmur, sadece dağı değil ayrıca kendimizi tanımamız için ne güzel bir bahâneydi! Evin penceresinden yağmur damlalarının havada meydana getirdiği o gümüşî renge temas eden gözlerimiz içimize aksettikçe bizdeki yaşanmışlıkları kımıldatıyordu sanki. Gökten yağmur yağdıkça içimizin kapıları açılıyordu. Yağmuru izledikçe, yaprakların ucundan dökülen damlalar toprakla buluştukça, toprağın kokusu dimağımıza yükseldikçe, o koku bizi sarmaladıkça ve ağaçlar bu ısrarlı yağmurun ördüğü tül perdesi arkasında kaldıkça bana beni anlatan bir âna, giderek daha çok yaklaştığımı duyardım. Kim duymazdı ki!

Zamanlar bu âna, oluşlar bu deme sığmaya başlardı. Her şey buradan etrafa doğru dalga dalga genişlerdi. Sanki bu ânda ben, bende neyi ararsam onu hemen bulacakmışım hissine kapılırdım. Geçmişin kaybı, geleceğin endişesi gibi bir derdim olmazdı. Hele kendimi tanımlamak gibi bir meseleyi duymazdım bile. Her şeyin kendiliğinden sudaki halkalar gibi genişlemesini izlerdim. İlginçtir ki, burada suyu harekete geçiren ve dalgaların başladığı nokta sizden neşet eden duygu ve tefekkürün merkezi olan kalbinizdir. Abazdağı’nın bu müstesna demleri beni sarmaladığında artık burada olmamın, yaşamamın ve çalışmamın amacı gerçekleşmiş, dağın hiçbir söze ve cümleye sığmayan vaadi yerine gelmiş ve bir çocuk küçücük kalbinde aradığı itminanı bulabilmiştir.